"Artık katlanamıyorum."
"Sakinleşmelisin."
"Yoruldum."
"Biliyorum." Elimi masanın üzerinden çekip yanıbaşımda ağlayan Rose'un omuzuna koyduğumda, titrek bir nefes saldım dudaklarımdan. "Ama ağlamayı kesmelisin."
Rose'un yanağından süzülen bir damla arsız yaş, zemine düşerek küçük çaplı tok bir ses çıkardı. Susmayı tercih etmişti. Bense devam ettim.
"Bay Beets ile bu konuyu konuşabilirsin."
"Bundan emin değilim," dedi Rose, burnunu çekip bakışlarını benden başka bir yöne çevirirken. "İstemeyebilir."
"Neden istemesin?" diye sordum kaşlarımı çatarak. "Uzun zamandır burada çalışıyorsun. İsteğini görmezden gelmez."
Rose dünyanın en saçma şeyini söylemişim gibi bana baktığında, istemsizce omuzlarımı düşürdüm. "Ne kadar çalıştığımın bir önemi yok, Jane. Böyle bir istekte bulunmam hoşuna gitmeyebilir."
"Yine de şansını dene," dedim elimi omzundan yavaşça çekerken. Mutfak masasının üzerinde duran bardaktan bir yudum su içtiğimde, bakışlarım duvardaki saate kaymıştı. Saat ikiyi gösteriyordu. Brain'nin yanına gitmeliydim. Ona duş aldıracaktım.
"Denerim."
"Rose," diye mırıldandım yavaş yavaş hareketlenerek. "Brain'nın yanına gitmeliyim. Daha iyi misin?"
"İyiyim." Rose, yanaklarındaki gözyaşlarını elinin tersiyle silip atarken tebessüm etmeyi ihmal etmemişti. "Hadi, sen git."
"Emin misin?"
"Eminim. Hadi git."
Sandalyeden kalkıp kapıya doğru ilerlemeye başladım. Onu bu kadar kötü hissederken yalnız bırakmak hiç içime sinmiyordu ama Brain ile olmak zorundaydım. "Sonra konuşuruz," dedim gülümseyerek. "Bir daha da bunun için ağlama sakın."
"Ağlamam."
Rose'un el sallayışına karşılık verdikten hemen sonra kendimi mutfaktan dışarı attım. Adımlarım direkt olarak Brain'nin odasına yönelirken moralim oldukça bozuktu ve bunun yüzüme de yansımış olduğunu hissedebiliyordum. Rose'un ağlayışı, bozuk olan sinirlerimi iyice yıpratmıştı. Ne bir öz güven, ne bir cesaret... Ruhum çekilmiş, ihtiyacım olan tüm duygulardan arındırmıştı beni. Aslında bunun tek sebebi Brain'di. Brain ve dün gece yaşadıklarımız.
Evet, pişman olmuştum. Çünkü dün gece onun yanına gitmeseydim eğer, yaşanmaması gereken bir yakınlığı yaşamamış olacaktım. Her ne kadar korktuğum şey olmasa da, olmak üzereydi. Bu gerçek bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyordu.
Brain ile öpüşecektik.
Bu, gerçekleşmesi imkansız olan bir durumdu. Yasaktı, yanlıştı, korkunçtu. Nasıl bu kadar ileri gidebilmişti? Beni köşeye sıkıştırmış, yüzünü yüzüme temas ettirmekten çekinmemişti. Geri çekilmek için onu zorlamasaydım eğer bunu yapacaktı. Dudaklarını dudaklarıma kapatacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSESSION
Teen FictionOnu ilk gördüğümde, tekerlekli bir sandalyedeydi. Siyah irisleri, keskin yüz hatları ve soğuk bakışlarıyla bana bir düşman gibi baktığında, ilk başta bunu umursamadım. Ancak bakacağım kişinin bir çocuk yerine o olduğunu öğrenmem, durumu tamamıyla de...