Kaşlarım anın verdiği şaşkınlıkla çatılırken, kağıdı alıp almamak konusunda tereddütteydim. Üzerinde benim adım yazılıydı, okumanın yanlış olacağını pek düşünmüyordum ama yine de kağıdı parmaklarım arasına bir türlü sıkıştıramadım. Bu Brain tarafından bana yazılmış olmalıydı, peki ne yazmış olabilirdi ki? Dayanamadım. İçim içimi yiyordu, bunu okumaya hakkım vardı. Sıkıntılı bir nefes vererek kağıdı elime aldım ve heyecanla yutkundum. Fakat kağıdı tam tersine çevirip okumaya başlayacaktım ki, banyodan gelen sesler beni olduğum yere çiviledi. Tanrım, Brain'e bir şey olmuştu.
Kağıdı eski yerine koydum ve hiç düşünmeden (keşke düşünseydim) doğruca banyoya girdim. Kapıyı öyle sert açmıştım ki, ağırlığı duvardan çarpıp omzuma gelmişti. "Brain! İyi misin?" diye bağırdım can havliyle. "Ne oldu?" Brain küvetin içinde şaşkınlıkla bana bakıyordu. Bense etrafı inceliyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Derin derin nefesler alırken şu ana kadar hiç bu kadar endişelenmediğimi hissetmiştim. Kalbim yerinden çıkacaktı!
Beni endişelendirecek bir şey olmadığına kanaat getirdiğimde, tekrar Brain'e döndü gözlerim. Alnına düşen saç tutamları ıslaktı ve burnundan damlayan sular dolgun, pembe dudaklarından aşağı kayıyordu. Birazcık da gözleri kızarmıştı, bunun su yüzünden olduğunu düşünerek önemsemedim. Gözlerim yüzünden aşağı kayınca, suyun altındaki bedenini gördüm ve aniden ellerimle gözlerimi kapattım. Tanrı'ya şükür ki hiçbir şeyi net görememiştim. Bu utanç vericiydi!
"Özür dilerim, öyle girmemeliydim," dedim acele bir şekilde. "Ne olduğunu bana söyler misin? Düşmeye benzer bir se-ses duydum. Bir yerini mi incittin?"
Gözlerimi kapadığım için onu göremiyordum ama yine de yüzündeki şaşkınlığın gitmediğinden emindim. Utanmış da olmalıydı...
"Düştü," dedi mırıltıyla. Sesi o kadar zayıftı ki, sanki ses telleri alınmıştı. Zorla konuşuyordu. Onun bu haline üzülmemek mümkün değildi. Bu eve ilk geldiğimde, bana bela olacağını düşünüp endişelenmiştim. Ama nereden bilebilirdim ki küçük bir erkek çocuğu gibi olduğunu?
"Şampuan falandı sanırım," dedim sakin bir ses tonuyla geri geri adım atarken. "Ben gideyim." Varlığımdan rahatsız olduğunu anlamıştım. Ki ben de çok huzurlu değildim! Kapıdan çıkmadan önce "Dikkat et lütfen," diye uyardım ve ellerimi gözlerimden çekip banyodan çıktım. Daha sonra hiç düşünmeden odadan da çıkıp kendimi koridora attım.
Kağıt olayını sonra halledecektim.
***
Kendime bir bardak portakal suyu hazırlamış içiyorken mutfağın penceresinden bahçeyi izliyordum. Güneş ışınları çimenlere, ağaçlara vuruyor, ılık rüzgar ise etrafa saçılmış olan yaprakları hareketlendiriyordu. İlkbahar gelmişti.
Öğleden sonra keyfim yerindeydi. Uzun süre yakınlarımla görüntülü konuşmuştum. Rose şehre inmek zorunda kaldığından evde tek başımaydım, tabii Brain'i saymazsak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSESSION
Teen FictionOnu ilk gördüğümde, tekerlekli bir sandalyedeydi. Siyah irisleri, keskin yüz hatları ve soğuk bakışlarıyla bana bir düşman gibi baktığında, ilk başta bunu umursamadım. Ancak bakacağım kişinin bir çocuk yerine o olduğunu öğrenmem, durumu tamamıyla de...