Pişmanlığın ve kalp kırıklığının bu kadar can acıtabileceğini hiç düşünmemiştim. Nasıl olur da hayatına son anda dahil olan biri, seni böylesine harap edebilirdi? Dilinin ucundan dökülen kelimelerle hem mutlu edip, hem de nasıl gaddarca üzebilirdi?
Brain Beets bunu bana nasıl yapabiliyordu?
Gözümden akan yaşlara aldırış etmedim. Doğruca merdivene yönelerek seri adımlarla çıkmaya başladım geniş basamakları. Bayan Kaitlyn ve Rose'un şaşkın bakışlarının radarına yakalanmıştım ama bunu umursamadım. Brain'nın durumunu, benim neden ağladığımı merak ediyor olduklarının bilincinde olsam da, yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Kimseye bir şey anlatacak durumda değildim. Kalbimdeki kırıklar, bedenimdeki diğer uzuvlara batıyordu.
Brain Beets beni ikinci kez ağlatmıştı.
Odama ulaştığımda, kapıyı sertçe kapatıp kilitledim. Uzun zamandır bu kadar ağlamamıştım, sanki ruhum bunun bedelini ödetmek istermiş gibiydi. Gitmemi istemesi, beni görmek istememesi niye bu denli canımı yakmıştı? Neden bunu bu kadar önemsemiştim?
Oturduğum yataktan kalkarak odada volta atmaya başladım. Gözyaşlarımın her biri pişmanlıkla kavrulmuş bir şekilde akıyordu yanaklarımdan. Ona yalan söylemiştim çünkü o anki görüntüsünden korkmuştum ve doğruyu söyleyebilecek cesareti kendimde bulamamıştım. Düşünememiştim bile! Bakışlarındaki gizli oku düşüncelerime öyle bir saplamıştı ki, ne cevap vereceğimi şaşırmıştım. Hem, annesi hakkında konuştuğumuzu da nereden çıkarmıştı? Başka şeyler hakkında da konuşuyor olabilirdik. Eğer öyle olsaydı, yine aynı tepkiyi mi verecekti?
Ah, bunun ne önemi vardı ki? Ona yalan söylediğimi anlamıştı ve yüzümü bile görmek istemediğinden, odama gitmemi istemişti. İşte bu kadardı.
İç çeke çeke yatağımın yanına adımladım ve yüz üstü yatarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Onunla aramı nasıl düzelteceğimi düşünmek istemiyordum. Ağlamaktan acıyan gözlerimi kapatırken, içimdeki acının azıcık da olsa dinmesini umarak kendimi uykunun şefkatli kollarına bıraktım.
***
"Ben de seni seviyorum. Hoşça kal."
"Hoşça kal." Uzanıp, telefonu komodinin üzerine bırakırken Tim'le konuşmanın verdiği rahatlıkla biraz olsun kendime gelebilmiştim. Şimdi daha sakin kafayla düşünebiliyordum ve en azından ağlamıyordum. Duygusallığı bir kenara bırakarak mantıklı düşünmemi söyleyen Tim'e hak vermiştim. Olayı ona anlattığımda Brain'a gerçeği söylemediğim kısma sinirlenmişti ama daha sonra bana hak verir gibi olmuştu. Ayrıca Brain'nın bu kadar tepki vermesine en az benim kadar şaşırmıştı. Zamana bırakmamı, onunla ilgilenmeye devam etmemi söylüyordu. Zamana bırakıp bir şey olmamış gibi davranmak sinir bozucu olabilirdi ama başka çarem yoktu. Yapacak bir açıklamam bile olmadığı için, bu tavsiyeyi dinlemek zorundaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSESSION
Novela JuvenilOnu ilk gördüğümde, tekerlekli bir sandalyedeydi. Siyah irisleri, keskin yüz hatları ve soğuk bakışlarıyla bana bir düşman gibi baktığında, ilk başta bunu umursamadım. Ancak bakacağım kişinin bir çocuk yerine o olduğunu öğrenmem, durumu tamamıyla de...