Pekala, doğruyu söyleyeceğim. Tarifi yerine getirirken bunun pek de hoş bir şey olamayacağını düşündüm. Çünkü içine bir çok şey katmıştım ve pek... güzel gözükmüyordu. Kokusu fena sayılmazdı ama içindeki malzemeler beni biraz korkutmuştu.
Brain, fincanını dudaklarına götürüp beni izlerken bunları düşünüyordum. Ne tepki vereceğime bakıyor olmalıydı. Hemen üstünden duman çıkan fincanı kapıverdim. Tereddütte olduğumu düşünmesini istemediğimden, fincanı dudaklarımın arasına koyup bir yudum aldım. Sıvı, mideme inene kadar sıcak bir şeyler içmeye bu kadar ihtiyacım olduğunu fark etmemiştim. Bayan Beets'in tarifi ön yargılarıma rağmen beni büyülemişti. Gerçekten rahatlatıcı ve güzeldi. "Çok güzel," diye fısıldadım içtenlikle. "Umarım annenin başka tarifleri de vardır." Hafifçe gülerken Brain fincanını elinde tutmayı sürdürdü. Gözleri her ne kadar stabil baksa da, şu an mutlu ve huzurlu olduğunu hissedebiliyordum. Ona annesinden bir şeyler sunabilmek benim de hoşuma gitmişti.
O an, dış kapının anahtar sesiyle irkilerek fincanı masaya bıraktım. Brain da irkilmiş ve huzursuz olmuştu. "Rose gelmiş olmalı," dedim onu sakinleştirmek adına. "Sen burada bekle, ona poşetleri taşımasında yardımcı olayım." Bunun üzerine ayağa kalktım, seri adımlarla tam Brain'nin yanından geçiyordum ki Brain'nin koluma yapışan eliyle duraksadım. Beni durdurmuştu, yüzüme bakmıyordu. "Hadi ama, Brain," diye fısıldadım bıkkınlıkla. "İzin ver."
"Bayan Clark?"
Ani bir şekilde mutfak kapısının önünde duran Bay Beets'e baktım. Tanrım, o mu gelmişti yani? Bu saatte evde ne arıyordu, üstelik arkasındaki kadın da kimdi? Tüm meraklarımı Brain'nin kolumu morartacak derece sıkmasıyla bir kenara itmek zorunda kaldım. Tanrım! Tıpkı yabani bir çocuk gibiydi.
"Hoş geldiniz efendim," dedim gülümsemeye ve kolumdaki acıyı yok saymaya çalışarak.
Bay Beets yüzündeki gizli gerginlikle Brain'e baktı ve gülümsemeye çalıştı. Odasından dışarı çıkmasından memnun kaldığını, şaşırdığını biliyordum ancak Brain babasına dahi öyle bir bariyer koymuştu ki önüne, oğluna karşı çekindiğini anlıyordum.
"Brain," dedi oğluna seslenerek Bay Beets. "Bak, bir misafirimiz var; halan Kaitlyn geldi."
Brain'nin tepkisi her zaman olduğu gibi hiçbir şekilde değişmedi. Donuk ve sinirli bir ifadeyle yere bakıp kolumu sıkmaya devam ediyordu. Ama benim bukalemun gibi değişken yüz ifadem, üç kişi arasında gidip gelmeye devam etti. En sonunda Kaitlyn'i incelemek adına gözlerim onda sabitlendi. Oldukça şık ve uzun boyluydu. Brain'e benzeyip benzemediğine özellikle baktığımda, benzemediğine kanaat getirdim. Bay Beets'e daha çok benziyordu. Gözleri yeşil, dudakları incecikti. Ve bakışları Brain'nın kolumu tuttuğu eline odaklanmıştı. Bakışlarını sevmemiştim. Bundan rahatsız olup kolumu Brain'nin elinden çekmeye çalıştım ama Brain buna izin vermemişti.
"Hoş geldiniz, efendim," dedim bakışlarının vermiş olduğu çekingenlikle.
"Bu güzel bayan Jane." Bay Beets oğlundan gözünü ayırmayacak şekilde konuştu. "Brain'nin yardımcısı," dedi sesi yavaş yavaş kısılırken. "Bilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSESSION
Teen FictionOnu ilk gördüğümde, tekerlekli bir sandalyedeydi. Siyah irisleri, keskin yüz hatları ve soğuk bakışlarıyla bana bir düşman gibi baktığında, ilk başta bunu umursamadım. Ancak bakacağım kişinin bir çocuk yerine o olduğunu öğrenmem, durumu tamamıyla de...