BÖLÜM 1

658 48 14
                                    

BERÇIN
"Günaydın prenses. "

"Günaydın baba. " diyerek kahvaltı masasına oturdum fakat o kadar uykuluydum ki gözlerimi açıp sofrada neler olduğuna bakamamıştım bile.

"Gene mi yüzünü yıkamadan oturdun sofraya?"

Gözlerimi açma gereği duymadan sadece başımı salladım ve "Hı-hı. " diye mırıldandım.

"Bütün gece ne yaptın bakayım sen?"

"Uyudum. " derken gözlerimi ovaladım.

Babam ocağın başından ayrılıp yanıma geldi. Yanaklarıma koyduğum ellerimi çekip başımı havaya kaldırdı. "Gözlerinin altı mosmor olmuş. Ne yaptın bütün gece?"

Bütün gece... Bugünü düşünmüştüm ilk başta. Babamın akıl hastahanesine gidip annemi ziyaret edeceğini biliyordum. Her ay, aynı günde ziyaret ederdi onu. Daha sonra annemin hastahanede olmasının sebebinin ben olduğumu hatırlattım kendime. Tekrar düşündüm o günü. Daha sonra babam geldiğinde, onun da sonunun annem gibi olmasından korktuğum için bir açıklama yapamadığımı düşündüm. Ağladım önce. Üstelik kısa süreli bir ağlama değildi. Daha sonra öfkeden üstümdeki şortu biraz sıyırıp basenlerime tırnaklarımı batırdım. Nefret ediyordum bu sırdan. En son çok fazla ağladığım için başım dönmeye başlamıştı ve yastığıma sarıldığımda uyumuştum. Ağlayarak uyuduğum için gözlerimi koyu halkalar sarmakla kalmamış, çevresi şişmişti.

"Bir şey yapmadım baba. Valla uyudum. "

"Berçin..." dedi uyarıcı bir sesle.

Annem hastahaneye kaldırıldıktan sonra babamla hiç sorun yaşamamıştım. Aramızdaki ilişki gerçekten mükemmeldi ama ona yalan söylenmesinden nefret ederdi. Gerçi kim kendisine yalan söylenmesinden nefret etmezdiki? Bu da benim sırlarımdan nefret etmem için bir neden daha...

Pes edip "Biraz film izledim. " dedim.

"Yaz tatili bitti Berçin. Dolayısıyla uyarıyorum; o film CD'lerini elinde almak zorunda bırakma beni. "

İşte bunu anlayamıyordum. Yani bu huyunu. Ders çalışmazsan telefonunu alırım, televizyonu yasaklarım, harçlığını keserim falan... Gerek yoktuki! Ben zaten sınıfımda her sınavda 1. oluyordum. Derslerim yeterince iyiydi ve babam da bunu kabul ediyordu. Bence bu baskıyı neden yaptığını o da bilmiyordu.

"Baba," dedim ve minik burnumu hareket ettirerek tekrar kokladım havayı. "Yanık kokuyor. "

"Sucuklar!" diyip tekrar ocağa koştu.

Ben de sofradan kalkıp banyoya ilerledim. Yüzümü iyice köpükleyerek yıkadım, sanki yıkadıkça göz çevredeki morluklar akıp gidecekmiş gibi. Ama gitmiyordu, orada kalmakta ısrarcıydı anlaşılan.

En sonunda pes edip okul formamı giymeye koyuldum hemen. Beyaz gömleğimi giydikten sonra lacivert okul eteğimi giydim hemen. Son olarak siyah kravatımı omuzlarıma asıp banyoya geri geçtim. Minik makyaj kutumun çekmecelerini çektim hemen. Süslenmeyi çok seven bir kızdım. Özellikle rujlara bayılırdım. Hangi ruju süreceğimi düşünürken sonunda kırmızı parlatıcımı sürmeye karar verdim. Parlatıcımı bir kenara koyup pata krem fondötenimi aldım. Fondoteni sürdükten sonra göz altlarımı iyice kapattım. Aşırıya kaçmadan rimelimi sürdüm ve son olarak parlatıcımı sürdüm.

Iki kulağımda da ikişer delik vardı ve onları belirtmeyi seviyordum. Belli olmaları için iki tane beyaz taşlı nokta küpe taktım.

Saçlarıma ne şekil vereceğimi düşünmeye başladım. Saçlarım düz desen değil kıvırcık desen yine değil. Dalgalıydı ama bol bol kalın bukleler de vardı. Bu yüzden şekil vermesini geç at kuyruğu yapması bile zordu. Sonunda öylece salmaya karar verdim saçlarımı. Sonuçta herkesin sarı saçları yoktu değil mi? En iyisi sergilemekti.

Ruhumda SaklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin