Bana bugün ve dün konuştuklarınızı anlatır mısın ne dedin o adama dedim. Açıklayacağım şeyler mutlaka bir sır olarak aramızda kalmalı dedi. Dahaklar sözü verir misin aramızda kalacağına dedi?
Kanım donmuştu, bu kadın dahaklar sözünü nerden biliyordu. Dilimizi nerden biliyordu. Şüphelenmeye başlamıştım iyiden iyiye. Be kadın sen dahaklar sözü nedir nerden bilirsin dedim.
Anlatmak için şimdi çok uzun sürem yok ancak geniş bir zamanda daha geniş anlatacağım dedi. Ve başladı anlatmaya bir kısmı.
"Ben yıllar önce küçükken saldırganlar köyümüzü yağmaladı, insanlarımızı öldürdü. O sırada annem ve ben gizlenmiştik. Daha sonra senin sabah gördüğün o komutan bizi gördü gizlendiğimiz yerde. Tabi o sıra sadece rütbesiz bir askerdi. Annem yalvararak benim canımı alıyorsunuz ancak onu öldürmeyin lütfen diyordu. ayaklarına kapanmıştı resmen. Bir annenin feryadını anlamış olacak ki beni kucağına alıp başka bir yere sakladı. Tam o sırada başka bir asker girdi içeri ve napıyorsun burada öldür çabuk onu diye bağırdı. Beni saklayan asker mecburen annemi öldürmek zorunda kaldı.
Herşey yerle bir olmuştu. Daha sonra o asker geldi. Beni sakladığı yerden çıkardı ve yanına aldı. Sonrasını hatırlamadığım bir şekilde bu köye getirmişti. Köye geldiğimizde beni hemen evine bıraktı. Akşam geri geldiğinde karısına birşeyler anlatıyordu. Karısı ise başka bir şekilde bağırarak çağırarak cevap veriyordu. Aradan biraz zaman geçince ikisi de geldiler ve yanıma oturdular. Bana anlatmaya başladı dilini. Masayı işaret ederek kendi dilindeki ismini söyledi. Oturağı işaret ederek kendi dilindeki ismini söyledi ve bu böyle günlerce aylarca devam etti. Derken dillerini anlayabilecek ve konuşabilecek seviyede olduğumu anladıkları gün beni karşılarına alıp anlatmaya başladı adam.
Dilini hiçbir şekilde konuşmayacaksın. ismini cismini geldiğin yeri asla hatırlamayacaksın gibisinden direktifler veriyordu. Ben ise küçük bir kız çocuğunun mantığı ile tüm hepsine evet tamam cevaplarını vermiştim. ve böyle yaşamaya başladım. Daha sonraki birkaç yıl içerisinde bu adamın benim yaşlarımda bir kız çocuğu olduğunu ve hastalıktan dolayı öldüğünü anladım. Çok seviyormuş kendisini ve üzüntüsüne belki biraz engel olur diye beni kız çocuğu olarak sahiplenmeye karar vermiş. Zaman böyle akıp geçti, burada yaşamaya başladım. Ama hiçbir zaman kendi aslımı unutmadım. Ancak şimdiki ailem ise bana hiç bir şekilde geçmişimi hatırlatmadı ve sanki buralıymışım onlardanmışım gibi davrandılar bana. Belkide unutmuşlardı aslımı.
... ve öylece yanlarında büyüdüm dedi. Şok olmuştum. Demek bizden birisin dedim. Kısık sesle evet dedi. Yemeğimi bitirdiğimi görünce de tası alıp gitmeye yeltenirken "bir daha seni ne zaman göreceğim" diye sordum. Bilmem? dedi. Ben yemeği yedikten sonra olayı gözümde canlandırmaya çalışmıştım. Demek o adam, o ciddi tavır takınan sert adam bu kadının manevi babası idi. Ama neden hiç bir baba gibi davranmamıştı ki. Yoksa eskiler mi aklına gelmişti. Kadının geçmişi mi aklına gelmişti diye düşünmüştüm. Yine de aklıma pek birşey gelmiyordu.
Henüz sorumun cevabını bile alamamıştım. Bana neden birşey yapılmadı henüz. Neden bekletiliyordum en ufak bir fikrim yoktu. Kadın manevi babasına ne demişti bilmiyordum. Anlatmaya pek zamanı yoktu. Sadece bir sonraki gelişini dört gözle bekliyordum.
Ben kendi içimde düşünceye dalarken dışarıda bir iki bağırış sesi duydum. Ansızın bağrışlara sert bir ses ile yanıt geldi ve ortalıkta derin bir sessizlik oldu. Olayın ne olduğunu bilmiyordum ancak bir kadın ağlama sesi de geliyordu. içim ürperdi bir anda. Acaba tanıştığım kadın mıydı? Hayır o değilmiş diye bir oh geçirdim. Sesi farklıydı çünkü. Muhtemelen iki ev(aile) arasında bir anlaşmazlık çıkmış tam o sırada da komutan dışarıda iken bunları görmüş ve bağırmıştı. Bu sonucu çıkarmıştım.
... ben yine kendi düşüncelerim içerisinde boğuşuyorken dışarıda küçük çocukların sesini de işitiyordum ayrıca. Onlar yaşamayı bu kadar hak ediyorken neden bizim çocuklarımız ölümü hakediyordu diye kendi içimde bir vicdan muhasebesi yapıyor idim. Nöbetçilerin sesleri geliyordu, insanların, kadınların sesleri geliyordu. Onlar yaşamı hak ediyor iken neden bizimkiler ölümü hak etmişti. Kafayı yiyecektim. Arada bir sinirden çıldırma noktasına geliyorsam da kendimi dizginlemek sakin kalmak zorunda olduğumu biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ortaçağ'dan Bugüne Reenkarnasyon
Horror-Tüm her şey o 23 yaşına bastığım gün meydana gelmişti. Uykudan derin ve dayanılmaz bir acı ile uyandım. Göğsüm, kollarım, omuzlarım, sırtım ve başımın her tarafında inanılmaz çığlıklar ve dayanılmaz bir sızı.