Onlardan biri ortaya doğru ilerledi ve beklemeye başladı. Biz ise birbirimize bakıyorduk. Aslında ben gitmek istiyordum ancak bunu komutanların seçtiğini çok iyi biliyordum eski tecrübelerimden. Bir ara biri ön plana çıktı ve ben gideceğim dedi ancak komutan bunu kabul etmedi. Ben komutana bakıyordum o sıra.
Komutan beni farketti hayır olmaz dedi. Ancak bunun olması gerektiğini kesin bir dille ısrar ettim ve yapacağımı yapmak istediğimi söyledim. Çünkü buna ihtiyacım olduğunu, bana geride geçmişte kalan özgüvenimin geri gelmesi için böylesine bir mücadelenin şart olduğunu söyledim. Önce reddediyordu ancak ısrarlarıma daha fazla karşı gelmek istememiş olacak ki sen gidiyorsun dedi. Önce askerlere sonra komutana sonra da diğer yardımcılara baktım. Atımdan inip yürüyerek oraya doğru yürümeye başladım. Komutan bana atını al dedi. ata gerek yok dedim. Ben böyle daha iyiyim şu an dedim. Pekala dedi. Orta meydana yürüdüm ve aramızda biraz mesafe vardı. Ben oraya vardığımda karşımdaki düşman askeri atını ordusuna doğru çevirerek birşeyler bağırdı. Ordusu kahkaha attı.
Adamın elinde mızrak benim ise elimde kılıcım vardı. Bana doğru dönerek mızrağını ileride tutmuş bir şekilde atını dört nala sürdü. Ben ise yerimde bekliyordum. Bir ölüm sessizliği vardı ortada. Biri ölecekti. Ama ben karşıdakinin ölmesi gerektiğini düşünüyordum. Bana doğru yaklaştı. Tam bana yaklaştığında mızrağın elinde durduğu ters tarafa kendimi attım ve yanımdan geçen atın bacaklarına vurduğum kılıç darbesi ile at yere düştü üzerindeki ile beraber. Kalkmasını bekledim. Kalktı ve bana doğru yöneldi. Elindeki mızrak yoktu artık yere düştüğünden. Hemen belindeki kılıcı çekip bana doğru geldi. Dövüşmeye başladık.
Eskisi gibi olmadığımın bir an farkına vardım. ilk başta biraz tökezledim. Ancak toparladım kendimi ve yeniden çetin bir dövüş geçti aramızda. Benim boyumda ve benim yapımdaydı hemen hemen. ikimizde denk sayılırdık aslında. Tam bana doğru kılıç uzattığında yukarıdan aşağıya doğru savurduğum darbe ile elindekini düşürdü. Artık silahsızdı, ve rahat sayılırdı benim için. Tam o sırada durup yüzüme baktı. Gözlerine korku hakim olmuştu. O anki sinir ile o adamın köyümü yağmalayan o pislik insanlardan biri olduğunu düşündüm ve iki elimle solumdan sağıma doğru kılıcımı boynuna denk gecelecek bir şekilde çektim ve o an adamın boynundan kafası ile gövdesi ayrıldı. Boğazından kan fışkırıyordu.
Ben kendi ordumun bulunduğu tarafa doğru ilerledim ve savaş işaretinin verilmesini bekledim. Atıma bindim beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra savaş işareti verildi. Savaş başladı. iki tarafta birbirine doğru koşuyor kin ve nefret duyguları ile birlikte ilerliyorlardı. Her iki taraf birbirine değdiğinde çetin geçeceği belliydi. Artık savaş başlamış ve insanlar birbirlerini öldürüyordu. Ben de içlerine girmiştim. Ansızın atım tökezleyip düştü. Ben de onunla beraber düştüm. Düştüğüm anca bana doğru gelen bir kılıç aniden durdu. Arkasından bizim askerlerden biri beni korumuş onu öldürmüştü. Ayağı kalkıp savaşa devam ettim.
Biraz çetin geçen savaşta zaman bayağı ilerlemiş bizden de onlardan da kayıplar çok verilmişti. Ama bizdeki kayıplar daha fazlaydı. Derken ansızın arkadan gelen bir haberi duyunca şok olmuştuk. Kapana düşmüştük. Askerler durumu hissedince geri kaçmaya başladılar. Köylerin bulunduğu yerlerin yakınlarında askerlerin olduğunu söylediler. iki taraftan saldırılmış birileri bizi oyalarken diğerleri de arkadan önce köylere sonra bize saldıracaklardı. Askerler köylere doğru kaçmaya başladı. Köye yakın yerlerde köyün içinde bağrışma sesleri çığlık sesleri geliyordu.
Köye vardığımızda kötü bir tablo ile karşılaşmıştık. Hem önümüzde hem arkamızda düşmanlarımız vardı ve insanlarımız çocuklarımız katledilmiş, köylerimiz yakılmıştı. Aklımda elissa vardı. Ne olmuştu acaba ona diye düşünmekten alamıyordum. Onun evine doğru koşarken gözlerimden yaşlar süzülmüştü gördüğüm manzara karşısında. Elissa ve manevi annesi, yani komutanın karısı da öldürülmüştü. Dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi bir anda. Yere düşecek gibi oldum ama sinirim ve stresim dışında öfkem kinim buna engel oldu. Kendimi toparlayıp deli divane gibi aralarında savaşmak hepsini öldürmek istedim.
Bir çok askerimiz de öldürülmüştü kurulan tuzaktan ve pusudan dolayı. Artık az sayıdaydık. Önümüzden arkamızdan sağımızdan solumuzdan her yerden geliyorlardı. Okçuların okları yanımıza sağımıza solumuza düşüyordu. Çığlıkları duyuyordum. Ağlama seslerini duyuyordum. Yanan evleri barakaları kulübeleri görüyordum. Sanki zaman yavaşlamış da yavaş yavaş gözümün önünden geçiyor gibiydi. Askerimiz iyice azalmıştı. Belki de yüz kişi kalmıştık bilmiyordum. Onlarca askerin bana doğru koştuğunu gördüm. Alt edemeyecektim biliyordum. Ancak yine onurlu bir şekilde gerçek asker gibi ölecektim. Onlar yaklaştıkça ben kılıcımı savuruyordum. Artık gücüm de tükenmişti. Miğferimi kafamdan çıkarıp attım ve öyle devam edecektim.
Gelen birkaç askeri öldürebilmiştim ancak bunlar da beni tamamen güçsüzleştirmişti. Sonra bir ara komutan ile göz göze geldim ve onun da sırtına birden fazla ok saplanmış o da yere düşmüştü. Bir ara sırtımda bi anda bir sızı hissettim Ve ok saplandığını anladım. Bu tamamen beni bitirmiş gibiydi. sadece kılıcımı sallayabiliyordum başka tepki veremiyordum. Yanıma gelen askerlerden biri kılıcı tam karnıma sapladı. Bunu hissetmiştim. Sadece gözlerinin içine baktım. Kolum, omzum, göğsüm, bacaklarım, sırtım ve karnım... hepsi yaralı bölgelerimdi. Yavaş yavaş yere düştüm yüzüstü. Yere düştüğümde etrafımdaki sesleri henüz duyabiliyordum. çığlıklar korku dolu bakışlar. Sonra bir kılıcın daha sırtıma saplandığını hissettim ve sonrasında artık herşey kararmıştı.
@184 Hayır panpa tuzağa düşürülmüştük. daha öncekini dersen o zaman ben kralın ordusundaydım. Ancak ailemin bulunduğu yere ziyarete gitmiştim. Bu sırada da köy baskın yemiş ve bazıları esir alınmış bazıları öldürülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ortaçağ'dan Bugüne Reenkarnasyon
Horror-Tüm her şey o 23 yaşına bastığım gün meydana gelmişti. Uykudan derin ve dayanılmaz bir acı ile uyandım. Göğsüm, kollarım, omuzlarım, sırtım ve başımın her tarafında inanılmaz çığlıklar ve dayanılmaz bir sızı.