Kolunu tamamen havaya kaldırdı ve bütün gücüyle elindeki çekici, örsün üstünde duran kıpkırmızı metale vurdu. Çekiç metale çarpınca önce küçük bir alev ortaya çıktı ve etrafa kıvılcımlarını saçtı. "İşte şimdi gerçek bir kılıç oldun!" dedi gururla.
Son iki aydır gece gündüz siparişleri yetiştirmek için çalışıyordu Tulsar. Kazancı kötü olmamasına rağmen, her çekiç darbesini sıcak metale indirdiğinde, bu yeni siparişlerin onu daha da zengin edeceğini düşünüyordu. Küçüklüğünden bu yana babasının yanında çalışarak öğrenmişti demirciliği. Babası öldükten sonra tüm işler ona kalınca daha sıkı çalışmak zorunda kaldı ve böylece bölgenin bilinen bir ustası haline geldi. Karısı birkaç yıl önce salgın hastalıktan öldüğünden beri tek yaşıyordu Tulsar. Belki de en çok pişman olduğu şey, bir çocuğunun olmamasıydı. Karısını çok seviyordu ve kendisine karısını hatırlatacak bir evladı olmadığı için çok üzülüyordu. Fakat artık bu iş yoğunluğunda o bile aklına gelmez olmuştu.
Günlerinin büyük çoğunluğunu çalışarak geçiriyordu. Arda kalan zamanda ise nehir kıyısına inip balık avlıyordu. Bazı zamanlar ise ormana gidiyor, geceyi orada geçiriyordu. Tulsar'ın ormana gittiğini duyan komşuları çoğu kez onu delilikle itham etmişlerdi. Çünkü orman normal bir insanın gitmeye cesaret edeceği bir yer değildi. Halk ormanın ölüm getiren bir yer olduğuna inanıyordu. Eskiden şehrin delilerini tedavi etmek için ormandaki bir yerleşkeye götürdüklerini ve kimsenin bir daha geri gelmediğini anlatıyorlardı. Küçük çocukları yaramazlık yaparlarsa onları ormana götürmekle korkutuyorlardı. Bu yüzden yıllar yılı ormana giden insan sayısı azalmış, halk ormandan çekinir olmuştu.
Tulsar örsün üstünde duran kılıcı kabzasından tutarak eline aldı ve bir gözünü kısarak doğruluğuna baktı. Sonra tekrar gururlanarak diğer kılıçların yanına soğumaya bıraktı. Biraz dinlenmek için kendi gibi geniş olan sandalyesine oturdu. Kıyafetinden taşan göbeğini kaşımaya niyetlenirken cılız bir genç girdi içeri. Uzunca saçları ve açık bir ten rengi vardı. Üzerindeki kıyafet bu bölgenin insanının giyebileceği türden değildi. Ordudan yeni bir sipariş geldiğini düşündü önce ama gelen asker değildi. Genç dükkana girince sağa sola baktı dikkatlice. Sonra kolunu köşede duran kılıç yığınına uzatarak, "Merhaba benim adım Arbek, burada en iyi kılıcı sizin yaptığınızı duydum." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayış: Yolculuk
Fantasía"Ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyi arıyorduk. Uğruna uzun yollar kat ettik. Köprüler geçtik, denizler aştık. Gerçeği anladığımızda eve dönecek kadar ömrümüzün kalmadığını fark ettik. Ve şimdi korkuyoruz" Bu öyküde insanlığın içine düştüğü büyük bu...