Yabancı, büyük bir heyecanla bol köpüklü birasının gelmesini bekliyordu. Oturduğu yerden eski hanın içinde göz gezdirdi. Değişen hiçbir şey yoktu. Büyük duvarlar hanın tepesine doğru uzanıyor ve tepede büyük bir kubbe oluşturuyordu. Büyük kubbeyi dört büyük kolon taşıyordu. Kubbenin tam ortasından aşağıya kalın bir halat sarkıyordu. Halatın ucuna çember şeklinde büyükçe bir tahtadan yapılmış şamdan asılıydı. Yan duvarların bazılarında ise yanan meşaleler vardı. Etrafı incelerken birası gelince iki eliyle tahtadan yapılmış bira bardağını kavradı ve kafasına dikti. Ağzının yanlarından sakallarına bolca bira döktü büyük bir iştahla içerken. Birasını bitirince ıslanan sakallarını eliyle sıvazlayarak üstünde kalan köpüğü dağıttı.
"Biliyor musun?" dedi, yanında duran adama, "Bu bira kadar lezzetlisi başka bir diyarda yok". Karşısındaki adam heyecanla, "Nasıl yani, başka diyar derken ormanın dışında başka bir şehir mi?" diye çıkıştı. Yabancı cevap vermek için çok aceleci değildi. Adama gülerek bakıyordu. Sonra bir kolunu kaldırarak "Buraya bir bira daha getir hancı!" diye bağırdı. Yabancı, pelerinin bağını omzundan sökerek, içi dışarı gelecek şekilde ters çevirip masanın üzerine serdi. Karşısındaki adam, pelerinin üzerindeki işaretlere ve çizimlere dikkatlice bakınca ne olduğunu anladı. İşaret parmağını pelerin üzerinde küçük bir daire olarak çizilen yere bastırdı. "Yani, şimdi biz buradayız, öyle mi?" Yabancı adam alaycı gülümsemesine devam ediyordu. "Ve siz burada çizili olan her yeri gördünüz?" diye devam etti adam, heyecan duygusundan elleri titreyerek.
İkinci bira da gelince, yine aynı iştahla büyük bir yudum aldı yabancı. Karşısında oturan adamın pelerinin arkasına çizilmiş olan haritayı inceleyişini seyrediyordu. Eski hana parlayan gözlerle tekrar baktı. Şimdi masalarda oturanları hiç tanımıyordu. O insanların da kendisi hakkında en ufak bir fikre sahip olduğunu sanmıyordu.
"Bir zamanlar bu handa herkesi görmek mümkündü" diyerek sessizliği böldü yabancı. "Şimdi bir iki ayyaş haricinde kimseyi göremiyorum." Biraz canı sıkılmış gibi göründü karşısındaki adam: "O gece bu handan ayrılan yolcuların haberi kısa sürede şehirde yayıldı. Saraydakilerin kulağına gidince askerler gece yarısı baskına geldi. Uyarıları sert oldu, yanlarında birkaç kişiyi alıp götürdüler. İşkence edip, meydana bıraktılar sabaha karşı. O günden sonra alkol yasağı daha da sertleşti. Çoğu hana kilit vuruldu. İlk bu hanı kapattılar. Daha sonra birkaç asker gelip tekrar açtılar hanı. Sebebini sonradan öğrendik. Buraya takılan bazı saraylılar yönetime baskı yapınca açmak zorunda kalmışlar. Ancak yine geceleri kapalı. Şimdi ise korkularından kimse gelemiyor."
Gözleri yine etrafı gezerken, bakışları köşedeki masaya takıldı. Masanın yanındaki duvara bir yazı asılmıştı. Karşısındaki adama baktı; tekrar haritayı incelemeye dalmıştı. Yabancı, gözlerini duvardaki yazıdan ayırmadan yavaş hareketlerle yerinden kalktı. Duvara asılmış derinin üstünde birkaç satır yazı yazıyordu. Eliyle derinin üstündeki tozu sildi.
Büyük yıldızın altında diyorlardı aradıkları. Dönüş yolunu güneşi izleyerek bulacaklardı. Belki de bu sebeptendir yıllardır güneşin batmayışı. Diğerleri gibi onları bekledi Tolan. Ama dönmediler.
Tulsar, Börgen, Arbek ve Pars Anısına
Yazıyı okurken gözleri dolar gibi oldu sakallının. Duvardaki yazıya bakarak, "Kardeşim" diye seslendi haritayı inceleyen adama, "Tolan, kardeşim... büyük bir hikaye dinlemeye hazır mısın bu akşam?"
Tolan, yıllar önce bu handan yolculuğa çıkan abisi ve arkadaşlarına katılmadığı için çok pişmandı. Önünde duran haritaya bakınca yolculuk hikayesini dinlemeden daha fazla duramayacağını anladı. Elini kaldırarak bağırdı hancıya : "Buraya bir bira daha getir hancı!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayış: Yolculuk
Fantasi"Ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyi arıyorduk. Uğruna uzun yollar kat ettik. Köprüler geçtik, denizler aştık. Gerçeği anladığımızda eve dönecek kadar ömrümüzün kalmadığını fark ettik. Ve şimdi korkuyoruz" Bu öyküde insanlığın içine düştüğü büyük bu...