"Bu gezegende ne var biliyor musunuz? İhtiyacımızdan fazlası... Arkanıza dönün ve şu yüce şehre bir bakın! Tanrılar bizim için çalışıyor. Gökyüzünden akan şelale asla durmuyor, nehir asla kurumuyor... Şu büyük surlara, devasa binalara, her yıl ürün veren tarlara bakın! Gözlerinin aldığından daha büyük binalarınız, evinizin aldığından daha çok eşyanız ve ambarlarınızın taşıdığından daha fazla yiyeceğe sahipsiniz. Bu gezegende ne var biliyor musunuz, dostlarım? Açgözlülük var. Ve ben bundan sıkıldım!"
Büyük meydanda bir adam, etrafına birikmiş kalabalığa sesleniyordu. İki elini, anlattığı şeyleri işaret ederek, sağa sola savuruyordu. Kıyafetleri eski ve salaş, saçı ve sakalı uzundu. Sesi duyup meydana gelen yaşlılar önce bu yabancının ne anlattığını anlamaya çalıştılar. Sonra umursamayıp işlerine döndüler. Daha genç olanlar ise biraz daha meraklı bir şekilde dinlemeye devam ettiler. Adam bir ara soluklanır gibi oldu. O sıra gözüne birini kestirdi ve işaret parmağını ona yönelterek, "Sen, genç adam! Ne için yaşıyorsun? Bilimyurdu'nda matematik mi okursun yoksa felsefe mi? Ya da sabahtan akşama kadar, köle gibi, yeni bir eve ve güzel bir kadına sahip olmak için mi çalışıyorsun? Peki sizler ne yapıyorsunuz?" dedi kalabalığa dönerek, "Bir insan ne için yaşar?"
Uzaktan askerlerin sesi gelmeye başlayınca kalabalık dağılmaya başladı. Sakallı adam kalabalığın arasına karışarak sokağa doğru yöneldi. Onu uzaktan dinleyen biri, gözden kaybetmemek için hızlı adımlarla yabancı adamın peşine düştü. Birkaç sokak ilerleyip, ortalık sakinleşince arkasından seslendi: "Herkes senin öldüğünü düşünüyordu." Sakallı adam yavaş hareketle arkasından gelen kişiye baktı. "Asıl ölü olan onlar. Asla istedikleri hayata sahip olamayacaklar."
Bir süre yürüdüler ve bir ağacın gölgesinde durdular. Takip eden adam daha fazla dayanamayıp sordu: "Yıllardır sizi bekledik, öldüğünüzü düşündük. Bana ne bulduğunuzu anlat, neler yaşadığınızı; büyük ormanı geçtiniz mi? Ormanın ötesindeki dünyayı anlat. Burada her gün planlar yapıyoruz. Onu bulmak için yola çıkacak yüzlerce kişi var. Artık sabırsızlanıyoruz."
Sakallı adam elini cebine attı ve kağıt içine sarılı bir ot çıkardı. Diğer cebinden çakmak taşlarını çıkartarak kağıda sarılı otu tutuşturdu ve derin bir nefes içine çekti. Bunları yaparken diğer adam ona hayretle bakıyordu. Sakallı adamın ne yapmaya çalıştığını, kağıda sarılı otun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sakallı adam içine çektiği dumanı dışarı üfledikten sonra diğer adamın gözlerine baktı: "Şu eski han hala açık mı? Hanın leziz birasını hatırladıkça hala ağzım sulanır. Hadi gidelim, sana her şeyi orada anlatacağım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayış: Yolculuk
Fantasía"Ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyi arıyorduk. Uğruna uzun yollar kat ettik. Köprüler geçtik, denizler aştık. Gerçeği anladığımızda eve dönecek kadar ömrümüzün kalmadığını fark ettik. Ve şimdi korkuyoruz" Bu öyküde insanlığın içine düştüğü büyük bu...