2. BÖLÜM

353 24 0
                                    

   Yeterince okuyucu yok ama ben yine paylaştım bölümü umarım bundan sonra okuyucular artar, votelamayı unutmayın. Sizi seviyorum.

   Tanrım bu Marco'ydu.

   Elini bana doğru uzattı ben de elini sıkmak için yeltendim ama beni şaşırarak elime yumuşak bir öpücük kondururken, derin mavi gözleri gözlerimi buldu. Tanrım o mavi gözler... O an kıpkırmızı olduğuma bahse girerdim ama gecenin karanlığında belli olmayacağı için şükrettim. Peki neden utanmıştım ya da heyecanlanmıştım? Ya da her neyse işte. O Marco. Annemin nefret ettiğim klasik sevgililerinden biri. Kendine gel.

   "Merhaba, küçük hanım. Ben Marco Sharman."

   Marco'nun sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Tanrı aşkına düzgün dur şu adamın karşısında Katherine!

   "Ş-şey... Merhaba Marco."

   Sesimin titremesine engel olamamıştım. Marco suratına hafif bir gülümse yerleştirerek bana arabanın arka kapısını açtı. Suratına bakmama çabası içerisinde arabaya bindim ve ardımdan kapıyı kapattı. Evet böyle Kat, suratına bakma. Göz göze gelme onunla.

   Yirmi dakika civarı süren yolculuk sonrasında çok lüks, ışıltılı bir restoranın araç yolunda durduk. Marco arabadan çıkıp annemin kapısını açtı ve elinden tutarak onu dışarıya çıkardı. Bu töreni benimle de yapmadan önce hemen arabadan fırladım ve annemin yanında dikildim. Marco da anahtarları valenin avucuna fırlattıktan sonra bize katıldı ve restoranın büyük girişinden geçtik. Şık görünümlü bir garson bize masaya kadar eşlik etti. Marco annemin sandalyesini çekerek oturmasına yardım ederken yine bana da aynı şeyi yapmadan önce sandalyeye oturdum. Marco da bana gülümseyen gözlerle bakarak karşımıza oturdu. Tanrı aşkına fazla yapmacık bir kibarlık bu bence. Kibarlıktan ölecek zaten bu gidişle. Her neyse. Fazla geçmeden küçük bir garson ordusu bize doğru geldi. Masaya çatal, bıçak, bardak ve diğer şeylerden yoksun bırakmaksızın herbir şeyi koydular. Sanki tüm restoran bizim için seferber olmuştu. Sanki değil, evet öyleydi ve bunun tek sebebi kesinlikle Marco'ydu. Son olarak da garsonlar elimize menüleri tutuşturdular. O an kendimi bir şaka programındaymış gibi hissettim. Neden mi? Tanrı aşkına menüde bizim dilimizle yazılmış tek bir yemek veya içecek bile yoktu. Olsa bile isimleri adeta koskocaman bir paragraf gibiydi. Yemeğin adını değil tarifini yazmışlar sanki. Annem de sanki çok anlıyormuş gibi yemek listesini süzüyordu. Onun bu haline gülmemek için kendimi zor tuttum. Sonunda sessizliği bozan Marco oldu. Adını telaffuz bile edemeyeceğim, muhtemelen İtalyanca bir yemek ismi söyledi. Anneme bakarak;

   "Sen ne istersin Elizabeth?" diye sordu.

   Annem Marco'nun söylediği yemek ismine karşı olan şaşkınlığını belli etmemeye çalışarak;

   "Seninkinden sevgilim," dedi.

   Marco sonra bana da aynı soruyu yöneltmek üzere yüzüme baktı. Ondan önce davranarak, listedeki telaffuzu en kolay şeyi söyledim. Garson "hemen efendim" diyene kadar yanımızda olduğunu farketmemiştim bile.

   Sonunda yemeklerimizi bitirmiştik. Bir sevgiliyle tanışma gecesi daha sona ermişti, tabi annemler sohbetlerine bir son verirlerse. O an beni düşüncelerimden sıyıran restoranın köşesindeki sahnenin ortasında duran sunucunun sesi oldu.

   "Geceye sesiyle renk katmak isteyen bir bayan alabilir miyim sahneye?"

   İşte o an içimdeki deliye söz geçiremedim ve ben bile ne yaptığımı idrak edemeden kendimi sahnede buldum. Annemlerin masasına baktığımda benden yöne bakmıyorlardı bile.

   "İsminiz ve yaşınız genç bayan?" dedi sunucu mikrofonu bana uzatarak. Utangaç çıkmaması için zorladığım bir sesle;

   "Adım Katherine. 17 yaşındayım," dedim. İşte o anki annemin ve Marco'nun tepkisi yakalanması gereken bir kareydi. Suratlarındaki şaşkın "ne yapıyor bu kız" ifadesinden zevk alarak orkestraya döndüm ve nihayet cesaretim geri gelmişti.

   "The Pretty Reckless - Make Me Wanna Die lütfen," dedim.

   Bateristin bagetlerle tuttuğu ritme ayak uydurarak şarkıya başladım. Neden bu şarkıyı seçtim bilmiyorum. Ama şuanki ruh halimi yansıttığı kesin. Ya da bilmiyorum. Evet. Şuan ne hissettiğimi bile bilmiyorum. Sadece ölmek istiyorum. İşte bu hisle şarkıya devam ettim ve istemeden Marco'nun mavi gözlerinin derinliğinde kayboluyordum. Tanrım. Şu adama bakınca neden kalbim yerinden fırlayacakmış gibi oluyor. Benim için annemin geçici sevgililerinden biri olsa da annem için bir baba adayıydı. Baba. Evet bu kelime. O babam yaşında. Saçmalama Kat. Sadece müziğe ver kendini. Bırak kelimeler ağzından dökülsün. Ve sonunda "ölmeyi istememe sebep oluyorsun" diyerek şarkıyı bitirdim. Kafamı sallamaktan elektriklenmiş saçlarımla restorandakileri selamladım. Tekrar doğrulurken gözlerim Marco'nun gözlerine takıldı. Tanrım... Gözleri hayranlıkla parıldıyordu. İçimden sevinç çığlıkları atıyordum. Gerçi onun düşüncesi neden benim için bu kadar önemli bilmiyorum ama ilk izlenim önemlidir yani. Eğer annemin sevgilisi olacaksa iyi geçinmeliyiz. Yani, onlar ayrılana kadar.

   Sahneden indiğimden insanlar beni alkışlıyordu annem şaşkınlığını hala atamamıştı üstünden. Bu suratına yansıyordu. Marco sonunda ayağa kalktı ve bana sarıldı. SARILMAK?! Sarılması oldukça samimiydi. Sırtımı sıvazladı ve kulağıma "tebrikler," diye fısıldadı. Sonunda arkamda birleştirdiği kollarını çözdü ve yerine oturdu. Annemin yüzündeki mutluluk çok rahat okunuyordu. Anlaşılan Marco'yla samimi olmamıza sevinmişti.

   Marco, siyah Mercedes'ini araç yolunda durdurdu ve tıpkı restorana girerken de yaptığı gibi annemi kapıdan geçirme törenine başladı. Tanrım. Ne dayanılmaz. Hemen arabadan çıkıp eve girdim. Pencereden annemlere baktığımda Marco güzel bir gülümseme takınmış, annemin kahve teklifini reddetme çabalarındaydı. Sonra annemin cilveli hareketlerine dayanamadı ve beraber içeri girdiler. Onları izlediğimi görmesinler diye odama fırladım hemen. Saçımdaki mısır örgüsünü bozdum. Elbisemi üstümde sıyırdım ve botlarımı çıkardım. Dolabımda gözüme çarpan ilk tişörtü kapıp üstüme geçirdim. Kalçalarımı kıl payı örten, mavi bir tişörttü. Babamın tişörtü. Zaten yatarken hep onun tişörtlerini giyiyordum. Bu şekilde sanki hala yanımdaymış, benimle uyuyormuş gibi kendimi güvende hissediyordum. Bu his beni bir nebze de olsa teselli ediyordu. Tam kapının yanındaki gece lambasını kapattıktan sonra yatmak üzere yatağa yönelirken, karanlıkla bir el kolumu tuttu ve beni kendine çekti. Kaslı vücudu benimkine yaslı olan kişi her kimse kesinlikle enfes kokuyordu. Çığlığımı bastırma çabasıyla panik ve heyecan içerisinde başımı kaldırıp yüzüne baktım.

   Ama görebildiğim sadece karanlığa renk katan bir çift mavi gözdü.

   Umarım okuyucular artar ve takipte kalın, votelamayı ihmal etmeyin. Yorumlarınızı bekliyorum :)

CENNETİN YOLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin