Siz diyin beş dakika, ben diyim bir ömür gibi gelecek bir süre birbirimize kitlenmiş bir şekilde bakıştık. En sonunda gözlerimi ondan alıp kendime gelmeyi başardığımda, yavaşça kendimi ondan çekerek uzaklaştım. Aramızda ki mesafenin artmasıyla oluşan afallamayla bir an sendelesem de belli etmeyerek hemen kendimi toparladım.
Her zaman ki sert tavrına nazaran daha yumuşak bir bakışla, ''Ee şey, yemeği içeride yiyecektim. Hadi içeri geçelim'' dedi. Bende onaylarcasına kafamı sallayarak peşinden eve doğru ilerledim.
Evin içi de dışarı gibi oldukça göz alıcıydı. Ne bekliyordum ki sanki? Dışından belliydi zaten, evin dışı gibi içi de beyazdı ama kullanılan eşyalar genelde siyah renk ağırlıklıydı. Salonda ki aydınlık hava ve duvarların beyaz boyası, siyahın hükmüne baş kaldırıyordu. Gözlerim siyah kadife koltuklara kaydığında, az önce Aytu'nun kucağında oynayan köpeğin burada olduğunu fark ettim. Benim bir yabancı olduğumu algılamışçasına bana tip tip bakıyordu. Salona biraz daha ilerlediğimiz de siyah bir şömine dikkatimi çekti. Yaz ayında olduğumuz için yanmıyordu ama içinde taze olduğunu belli eden küller vardı. Bu hava da şömineyi yakmıyorlar herhalde diye geçirdim içimden.
Ben küllere gözlerimi dikmiş öylece bakarken, Aytu'nun sesiyle sıçradım. Gözleri gözlerimi izleyerek, nereye baktığımı anlayınca biraz tedirginleşti ve hemen, ''Bu taraftan Aymira'' diyerek beni önüne aldı. Bu haline anlam veremesem de gösterdiği taraftan ilerledim.
Yemek masasına geldiğimiz de donatılmış bir masayla karşılaştım. Tüm bunları Aytu'nun yapacak hali yoktu herhalde ama ortalık da biri de görünmüyordu. Aytu önüme geçerek masanın başında ki sandalyeye oturdu. Bende çaprazında ki sandalyenin başında kalakaldım.
Yok artık! Bir insan bu kadar mı kaba olur? Hayvan herif, senin sandalyemi çekip oturmama yardım etmen gerekir, hemen götünü sandalyeye devirmen değil! diye çemkirdim içimden. Aytu neden orada dikildiğimi anlamak ister gibi yüzüme baktığında, gözlerimi devirerek gürültülü bir şekilde sandalyeyi çekip oturdum. Ne olduğunu anlarcasına piçce bir bakış atıp, bir kahkaha kopardı. Yüzsüz pislik!
Hiç aldırmadan önümde ki bardaktan bir yudum su içtim. Aytu, ''Arzu Hanım bir bakar mısınız?'' diye bağırdığında kulaklarımı kabartmış bir şekilde, gelen ayak seslerini dinledim. İçeri 40-45 yaşlarında bir kadın girdi.
''Yeni aldığım şaraplardan birini getirin'' dedi emredercesine. Kadın hızla masanın karşısında ki vitrini açıp, bir şarap alarak masaya getirdi. Aytu şarabı açıp kadehine doldurdu. Bana dönüp ister misin gibisinden bakınca;
'' Yok ben almayayım. ''
'' Sadece bir kadeh. '' dedi ve kadehimi doldurdu. Bir kadehten bir şey olmazdı sanırım. Ayrıca karnımdan garip garip sesler geliyordu ve önümde ki tabakların mis kokusu beni çoktan cezbetmişti. Hiç beklemeden yemeye başladım, yemekler bir harikaydı.
Yemek boyunca sessiz bir şekilde yemeklerimizi yedik. Ardından adının Arzu olduğunu öğrendiğim kadın içeri girerek, elinde ki tatlıları önümüze koyup hızla çıktı. Tatlı da harika görünüyordu. Hiç ara vermeden tatlımdan bir kaşık aldım.
Aytu derin bir iç çekince bakışlarımı ona çevirdim. Gözlerini kısmış bana bakıyordu. Acaba yemeklere kendimi kaptırıp hayvan gibi mi yedim diye düşünmedim desem yalan olur. Bende gözlerimi gözlerine sabitleyip ona baktım.
'' Aymira ne demek? '' diye sordu bir anda.
'' Ayın çevresinde ki kızıllık'' dedim bir çırpıda. Kaşlarını çatarak verdiğim cevap karşısında anlayamadığım bir yüz ifadesine büründü. '' Yine başladı sanırım garip hallerine, takma sen'' diyen iç sesimi doğrulayarak aldırmamaya çalıştım.
![](https://img.wattpad.com/cover/61046760-288-k634422.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayın Tutkusu
Teen FictionAşk sadece üç harfden oluşmazdı. Aşk üç harfin içine aldığı milyonlarca duygudan doğmuştu. Aşkın bilinmezlikleri içinde ki varoluş hikayesi. Bir genç kızın varoluş hikayesi. Karanlıktan güç alan insanların hikayesi...