Multimedyada Deniz var. Allah'ım ne kadar da tatlı ya bu Marcus. Neyse yavşamıyim. İyi okumalar!
∞ 2. Bölüm ∞
"Desene seni hep sinirlendireceğim."
Deniz'in bu sözleri üzerine sinirle odama girdim. Derdi neydi benimle bu çocuğun? Ona neydi ki benim ürkek veya sinirli olmamdan? Dişlerimi sıkıp yatağımın yanında duran sırt çantamı aldım. Küçüklüğümden beri beni uysalım diye sinirlendirmeye çalışanlar oluyordu. Derdi neydi bu insanların? Olay çıkartmamak onların bir tarafına mı batıyordu?
Sinirle nefes aldım. Çantamın içinden dün Yiğit hocadan aldığım ders programımı alıp masamın üzerine koydum. Kitapların bazıları bende yoktu. Bu yüzden bugün ya da yarın kitapçıya gidecektim. En kötü hafta sonu giderdim.
Olan kitaplarımı ders programına uygun bir şekilde çantama koydum. Son bir dersin temel spor eğitimi yani yakın dövüş gibi bir şey olması beni mutlu etmişti. Beş yaşımdan beri boksa gidiyordum. İlk başta bu sadece babamın isteğiydi. Fakat zamanla kendimi geliştirip sevmiştim. İnsanlarla pek kavga eden bir tip olmadığım ve genelde sessiz olduğum için benden beklenilmeyecek kadar iyiydim bu konuda.
Çantama telefonumu da koydum. Saçlarımı bavulumdan çıkardığım saç kurutma makinesiyle yarım yamalak kuruladım. Saçlarımı hızla yandan balık sırtı yaptım. Birkaç saç tutamı yanaklarımdan sarksa da sorun etmedim. Pantolonumun paçalarını iki üç defa katladım. Böylelikle bileğime kadar gelen sporlarımla daha iyi durmuştu. Üzerimde kazak olduğu ve okulun sıcak olması nedeniyle hırkamı almadım.
Çantamı tek omzuma takıp odadan çıktım. Karşımdaki odanın kapısıda açıldı. Dün Deniz'in yanında ki çocuklardan bir tanesiydi. Daha yeni uyandığı belliydi. "Günaydın." dedi boğuk bir sesle. En azından arkadaşça davranmıştı. Gülümseyerek "Sana da günaydın." dedim. Yurdun olduğu katlardaki koridorlarda öğrenciler için dolaplar vardı. Yiğit hoca bana dolabın anahtarını bugün verecekti. Aslında ihtiyacımda yoktu ama neyse.
"Hangi sınıftasın?" dedi çocuk benimle beraber yürürken. Üzerinde siyah eşofman takımı vardı. Saat daha erken olduğu için ders başlamamıştı. "11-B. Sen?" dedim adını bilmediğim çocuğa. Çocuğun gözleri kocaman açıldı. "Bende, sen bizimkilerin sınıfındasın." dedi. Kaşları kaldırdım. Bu okulda anlamadığım çok şey vardı. "Yani?" dedim açıklama bekleyen sesimle.
"Yanisini zamanla anlarsın. Neyse ben Oğuz bu arada. Bir şeye ihtiyacın olursa gelebilirsin. Sınıfta görüşürüz." diyip koridorun sağından erkekler tuvaletine girdi. Bense şaşkınca kalmıştım. Omuz silkip sınıfın olduğu kata indim. Zaten temel dersler dışında sınıfta olmayacaktık. Yani öyle umuyorum.
Sonunda sınıfı bulunca içeri girdim. Tekli sıralardan yan yana üç sıra ve arka arkaya altı sıra vardı. Yani 18 kişi. Duvar kenarı en arkanın bir önüne geçip çantamı yerleştirdim. Öğretmen masası sınıfın zemininden yüksekti. Sınıfta üç tane pencere vardı. İçerisi hava alıyordu baya. Beyaz tahta ve tebeşir tahtası arka arkayaydı. Beyaz tahtayı sola çeken altında duran tebeşir tahtasına yazabilirdi. Sınıfı kesmeyi bırakıp çantamdan temel matematik kitabımı çıkardım. Konulara göz gezdirsem önceden fena olmaz. Kulaklığımı çıkarıp telefonun kulaklık yerine koyup kulağıma taktım. Deminin vazgeçemediğim Heart Attack açıp kitaba odaklanmaya başladım.
Ne kadar süre kitapla uğraşıyorum bilmiyorum ama kitapla olan uğraşım birinin kulaklığımı çıkarmasıyla son bulmuştu. Karşımda kumral, kahverengi gözlü, gamzeli bir çocuk duruyordu. Gamzesi olduğunu sırıtan yüzünden anlayabiliyordum. "Selam." dedi. Sıramın etrafı resmen erkeklerle çevrilmişti. Hadi bakalım Yağmur. Ne yapacaksın?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askeri Lisede "KIZ MESELESİ"
ChickLit∞ Yağmur yağdığı için kocaman gülümsedim. Yağmuru seviyordum. Karşımdaki masmavi denize baktım. Derin bir nefes çektim mavinin güzelliğinden. "Deniz bile olsan, yağmurla ıslanırsın." dedim. Yanımdaki Deniz gülerek dikkatimi ona vermemi sağladı. Ah...