Yaprakları dökülmeye başlayan bir ağacın altında ki bankta oturuyordum. İçimde adlandıramadığım bir sıkıntı vardı. Hani gelişme döneminde olan çocuklar kimseyi görmek istemez ve gereksiz bir trip içinde bulunurlar ya.. Tıpkı öyleydim bende. Eylül ayındaydık, okullar yeni açılmıştı ve 9 gün sonra doğum günümdü. Babamın aklına gelecek miydi doğum günüm? Peki ya Melih'in? Etrafımda ikisinden başka pek biri yoktu. Ve bu bazen fazlasıyla canımı sıkıyordu,tıpkı şuan ki gibi. Kardeşim veya bir ablam/abim olsaydı şuan onunla vakit geçirebilirdim veya kardeşim yerine koyduğum bir kız arkadaşım. Ama yoktu. Bir kez daha özledim o an annemi. Saatime baktığımda gece 12'yi geçtiğini gördüm. Babamın geç kalma diye seslenişi yankılandı kulaklarımda. Ancak yine de telaş veya panik yapmamış yavaş yavaş eve doğru yürümeye başlamıştım. Sıkıntıyla nefes verip "Yok ya bu böyle olmayacak. Bu ne böyle? Ne sıkıcı bir hayatım var. Kesinlikle renklendirmeliyim." diye söylendim kendi kendime. İçim bir an umut doldu. Gülümseyerek hızlandırdım adımlarımı. Eve geldiğimde anahtarla kapıyı açtıktan sonra içeri girdim. Babam kucağında dosyalar ve elinde ki telefonla uyuyakalmıştı. Kendi telefonuma baktığımda bir çok kez aradığını gördüm. Telefon sessiz de olduğu için duymamıştım. Odadan bahtaniye alıp babamın yanına tekrar indim ve elindeki telefon ile birlikte dosyaları aldım. Bahtaniyeyi üzerine örtüğümde üşüdüğünü belirterek sıkıca sarıldı. Yanağına küçük bir iyi geceler öpücüğü kondurduktan sonra bende odama çıktım. Çekmecemi açıp içinden ördekli pijamalarımı çıkardım. Üzerinde ki figürlerden de anlaşıldığı gibi bu pijamayı Melih almıştı bana. Gülümseyerek terliklerimi çıkardım ve yatağıma girdim. Işığı kapatmayı unutmuştum. Oflayarak yerden terliğimin tekini alıp lambanın anahtarına isabet ettim. Terlik yanlışlıkla masamın üzerinde duran vazoya geldiğinde ufak çaplı bir kalp krizi geçirmiştim. Vazo sallandı,sallandı,sallandı durdu. Derin bir nefes verip bu sefer diğer eşini attım. O da denk gelmediğinde adeta sürünerek kalktım ışığı kapattım ve tekrar yattım.
--------------------------
"Eylem uyan artık kızım! Bu kaçıncı çağırışım?"Dakikalardır duyduğum babamın sesine karşı hiçbir şey olmamış gibi yatakta doğrularak, dağınık saçlarla, bir gözüm açık bir gözüm kapalı bir şekilde "Ben ne bileyim kaçıncı çağırışın baba?" diyerek karşılık verdim.
Babam alay ettiğimi anladığında yapmacık bir sinirle hafifçe alnıma vurdu.
"Bana bak küçük hanım, seni çağırmak için yaklaşık 15 dakika geç kaldım ofise. Artık alarmını kurmayı denemelesin."
Odamdan çıkarken arkasından seslendim.
"Kolay gelsin, dikkat et kendine!"
Aşağıdan onaylayıcı bir ses geldiğinde tekrar yatağa bıraktım kendimi. Ancak yatışım uzun sürmemişti. Bugünün Pazartesi olduğunu hatırlayınca hızla kalktım yataktan. Yaklaşık 10-15 saniyemi kör olarak geçirdiğimden öylece durdum yerimde.
"Aniden kalkmayı acilen bırakmalısın.
-Kamu spotu."Kapıdaki Melih'i görmemle bildiğim bütün küfürleri saydırmam bir olmuştu.
"Korkuttun beni."
"Ya sen onu bunu bırak dersin başlamasına tam 17 dakika var ve sen hâlâ hazır değilsin."
"Nee!? 17 mi?"
Onu ittirerek odadan çıktım ve hızla banyoya koşup kapımı kapattım. Sadece saçımı yıkayacaktım. Suyu ayarlayıp iki defa saçımı köpükledikten sonra havlumu başıma sarıp çıktım banyodan. Tüm hızımla odama koşarken Melih bu telaşıma gülüyordu. Bu kez odamın kapısını kapatıp dolabımdan okul formamı çıkardım. Onları üzerime geçirdikten sonra hızla çekmecemden tarağımı alıp saçımı taradım ve havluyla birazcık da olsa kurumasını sağladım. Aynaya baktığımda beyaz okul gömleğim, siyah okul eteğim ve hafif dalgalı karışmış saçlarımla kötü gözükmüyordum. Saçlarımı saymazsak tabii. Dizlerime kadar olan beyaz çorabımı da giydikten sonra çantamı da alıp çıktım odadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOLYE
HumorOnları gördüğüm an ellerim titredi bacaklarım tutmadı, o an konuşmaya korktum. Çünkü biliyordum ağzımdan çıkan kelimeler, onu oluşturacaktı. Sırtımda ki o ağır çantayı hiçe sayarak, gözlerimden yaşlar dökülürken tüm gücümle arkamı dönüp koşmaya başl...