Pink Floyd- Comfortable numb
"Yalnızca uygun donör bulunursa kurtulabilir, bir kardeşi var mı?" kadın çaresizce başını sallarken omuzlarını düşürdü. Bir tek oğlu vardı ve Tanrı'nın onu kendisinden almasını istemiyordu. Kocasından geriye kalan tek şeyiydi o. Bunca şeye sadece oğlu için katlanmıştı ve onu kendisinden almak istiyor diye Tanrı'ya öfkelenmeden edemiyordu.
"Öyleyse, yakın akrabalarınızdan bir donör bulabilirsiniz, yada uygun donör için tarama işlemini beklemeniz gerekecek." genç adam korkuyla annesine baktı. Korkusu hastalığı yüzünden değil, yanında hıçkırarak ağlayan annesi içindi.
Genç adamın babasını kaybettiklerinde bile bu kadar ağlamamıştı kadın, bu yüzden genç adam endişeleniyordu ve bunu doktorla tek başına konuşmak istiyordu. Annesini daha fazla üzecek şeyler söylememeliydi doktor.
Karşılarında, sanki bir insana uygun donör bulunamazsa öleceğini söyleyen kişi değilmiş gibi bir rahatlıkla duran adama baktı. Bir an önce eve gitmek istiyordu. Hastaneler zaten hiç iyi haber vermemişlerdi ki ona.
İlk önce babasını kaybetmişti. Daha sonraysa evlenmek üzere olduğu sevgilisini. Hayatı hiç bir zaman mükemmel olmamıştı ve bundan sonrasında ise öyle olacağını düşlemek fazla hayalperestlik olurdu.
"Anne, evimize gidelim." annesini ağlamaktan kızarmış gözlerle oğluna döndü. "Ölmene izin vermeyeceğim," diye fısıldadı ve oğluna bu güne kadar ki en sıcak kucaklaşmayı verdi.
Hiçbir zaman için mükemmel bir anne oğul ilişkileri olmamıştı. Genç adam, kaybettiklerinden sonra daha soğuk bir adam olmuştu hayata karşı. Babasının yüzünü bile hatırlamıyordu. Hep babası olsa hayatı nasıl olurdu diye düşünerek geçmişti çocukluğu, şimdi koca bir yetişkin olmuştu.
Hayat benden daha fazla ne alabilir ki diye düşünürken ise kız arkadaşı kayıp gitmişti ellerinden.
Genç adamı tek mutlu eden şeydi, giden kız. Sadece onun yanında yüklerinden arınabiliyordu, rahatladığını, hafiflediğini hissediyordu. Her şey yolunda diyordu, evimde gibi hissediyorum. Ait olduğum yer burası ve o hep benimle olmalı.
Öyle olmamıştı tabii, hayat bazılarının yüzüne asla gülmezdi. O zaten yaşamak istemiyordu ancak giderse annesinin çok üzüleceğini de bildiği için gidemiyordu.
Ruhunu da peşinden götüren bir kızın olmadığı dünyada kalamıyordu da. Sıkışmıştı ve Tanrı'ya teşekkür ediyordu. Onu bir an önce kurtardığı için.
Henüz yirmisinde bir genç olmasına rağmen omuzlarına yıkılan yükler o kadar ağırdı ki daha yaşlı hissediyordu. Sonunda Tanrı'nın onu sevdiğini hissediyordu.
"Daha iyi hissediyor musun?" diye sordu saatler önce eve getirdiği annesine. Yol boyunca düşünüp annesinin ağlamasını izlemişti. Ağlama dememişti annesine çünkü, yükler insan içine attıkça büyüyordu.
"Üzgünüm, oğlum." diye fısıldadı kadın. Ellerini oğlunun yüzüne koyup yanaklarını okşadı. "Anne, lütfen. Zaten daha fazla yaşamak bir işkence olurdu. Hislerimi biliyorsun." kadın daha fazla ağlayınca çocuk gözlerini devirmeden edemedi ancak annesine destek olması gerektiğini biliyordu.
Annesi ağlamaktan yorgun düşüp kanepede uyuyakaldığında genç adam kanepenin dibinde, yerde oturmuş hala annesinin elini tutuyordu. Bir dizini bacak içine doğru kıvırmışken diğerini kendine çekmiş ve yanağını dizine yaslamış annesini izliyordu.
Annesi çok iyi bir kadındı. Oğlunun her isteğini yerine getirmeye çalışmıştı. Onu sevdiğini her zaman hissettirmişti ve tüm kararlarına saygı duymuştu. Çünkü genç adam aklı başında biriydi ve hayatında daha fazla hataya yer veremeyeceğini biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barmaid || z.m
Fanfiction"Ona iyi gelirim sanmıştım ama ruhu tahmin ettiğimden çok daha fazla kana bulanmıştı."