ı addicted to you and you addicted to give pain yourself

1.1K 88 47
                                    

Son feci bisiklet- Pazar ve Ertesi

Onu kollarımın arasına almış öpüyorken tek düşünebildiğim güzel dudakları ve bunu yapmayı ne kadar özlediğimdi. Arkadaş kaldığımız sürede kendimi bundan mahrum bıraktığımı sanmıyordum, bazı şeyler özlendiğinde insana daha tatlı geliyordu ve öpüşmekte kesinlikle bunlardan biriydi.

Tabi, benim için.

Onun bu konu hakkında ne düşündüğünü bilmiyordum ancak göğsünün üzerinde duran elimden anladığım kadarıyla, kalbi bu konuda oldukça heyecanlıydı.

"Zayn," diye fısıldadı dudaklarımızı ayırıp.

"Tanrım, lütfen konuşma." onu sarmalayıp altıma aldığımda gözlerini gözlerime dikmesine rağmen buna aldırmayarak onu yeniden öptüm ama bu sefer sadece dudaklarıyla yetinmeyerek boynuna ve göğsüne yönelmeye başladığımda yanaklarımdan tutarak kafamı geriye çekti.

"Ciddi misin?"

"Evet." diye fısıldadım hiç beklemeyerek ve alt tarafımı ona bastırdığımda gözleri irileşti. "Hastayım ama daha ölmedim, bebeğim." göz kırpıp çenesine bir öpücük bıraktığımda başını iki yana salladı.

"Evet, sen hastasın ve bu senin için fazla hareketli bir aktivite."

Bluzunu üzerinden sıyırma girişimime engel olarak beni vazgeçirmeye çalıştığında bileklerini tek elimle kavrayarak başının üzerine sabitleyerek güldüm.

"Zayn! Tanrı aşkına delirdin mi?" ellerini çekiştirerek kurtulmaya çalıştığında onu yeniden öptüm. "Seni özledim."

"Evet, tamam. Bende seni özledim ama sevişmek sana iyi gelmeyecek, şuan her ne kadar kendini dinç hissediyor olsan da."

"Ah, lütfen sanki 60 yaşındaymışım ve eğer seni becerirsem kalp krizinden ölecekmişim gibi bir konuşma yapmaktan vazgeç." bana baygın ve de bıkkın gözlerle baktı. "Of, tamam. Pekala. Seninle seks yapmayacağım gelip bana yalvarsan bile." işaret parmağımı suratına doğru sallayarak onu tehdit ettiğimde aslında bunun çok saçma bir tehdit olduğunu biliyordum.

Ben bu durumdayken asla sevişmek için bana gelmeyecekti.

Sinirle üzerinden kalkıp kollarımı göğsümde birleştirdiğimde doğrulup bacaklarını üzerime uzattı ve yüzümü mıncırarak gülmeye başladı. "Bu yüzden alınganlık etmeyeceksin değil mi?"

"Alınganlık mı? Bu alınganlık değil, resmen beni yarı yolda bıraktın ve bu hale gelmemin sorumlusu sensin."

"Seni etkilemek adına bir şey yapmadım." ellerini havaya kaldırdı. "Sen zor kullanarak benimle sevişmeye çalıştın hepsi bu."

"Ha ha." ona gözlerimi devirdiğimde güldü ve beni yeniden öptü. "Pişman olacaksın." dedim televizyona sabit bir şekilde bakıp kafa sallıyorken. "Bunu bu kadar kafana takma, ihtiyar, benim gibi genç bir kızın temposuna ayak uyduramayacak kadar yorgun bir kalbe sahipsin." suratıma bakarak kirpiklerini kırpıştırdığında gözlerimi devirdim. "Senden sadece 3 yaş büyüğüm ve bana ihtiyar demenden hoşlanmadım."

"Hmm, ne dememden hoşlanırdın?" işaret parmağını çene çizgimde gezdirmeye başladığında onun bu oyunca ve keyifli hallerini yeni gördüğüm için biraz şaşkındım çünkü bugüne kadar yanımdayken hep ağlıyordu, yada benimle konuşmasına hiç fırsat vermeden onu yatak odamdan gecenin bir yarısı postalıyordum.

Onu daha fazla mutlu etmeliydim.

"Bir düşünelim.." diye fısıldarken dudaklarına bakıyordum. "Efendim güzel olurdu," ona göz kırpıp şakınlığına şaşkınlık katmak için ekledim. "Ve bende seni itaatkarım olarak adlandırırdım, böylelikle etik kurallara aykırı bir ilişki yaşayıp ilginç fantazilerimi üzerinde uygularken başkalarına yakalanmamak için özel odamda sevişirdik."

"Demek Christian Grey çakmasını bir hayal dünyan varmış."

"Eh, ne diyebilirim ki özendiğim bir hayat yaşıyor." dediğimde gözlerini hafifçe kısarak beni süzdü. "Beni korkutuyorsun."

Hafifçe omuz silkip onu süzdüğümde gülerek bana baktı. "Gidip uyku vaktin için sana sütünü getireyim efendim." gitmeden önce dudağımı ısırıp öpmesine rağmen alaylı gülüşünü yakalamıştım.

"Aman ne komik!" ayaklarımı masanın üzerine uzatıp kafamı mutfağa doğru çevirdim. "Alaska Ricordien yerine gidip bir Anastasia Steele armaya başlasam iyi olacak demek ki."

"Ah, şu gencecik yaşında ölümünün benim elimden olmasını istiyorsan, buyur tabii." elime bir bardak sütü tutuşturup tekrar yanıma oturduğunda uzun bir süre yüzünü inceledim. "Ne oldu?" diye mırıldandı bu keyifli halinden hiçbir şey kaybetmemişken.

"Seni ilk defa böyle görüyorum, belki de tanışalı neredeyse bir yıl olacak, ancak sen yanımda ilk defa bu kadar keyiflisin." dediğimde hafifçe tebessüm etti. "Çünkü ilk defa benim bu kadar farkımdasın ve eskiden yaptığının aksine benimle sohbet ediyorsun. Önceden.. Böyle değildi, biliyorsun. Sadece benimle birkaç aydır neredeyse her gün birlikte olan biriydin ve konuşmamız asla 1 dakikadan fazla sürmüyordu. Önceleri nezaketen nasıl olduğumu sorduğunda bile mutlu oluyordum ancak sen bilmiyordun, tabii."

"Sana o kadar kötü davrandığım için üzgünüm ama.. Bilmiyorum. Benim için her gece o bara gelip içki içmem gibi bir alışkanlıktın sadece. Buna bir anlam yüklemeye başladığını hiçbir zaman fark edemedim çünkü, biliyorsun, en başında sende benden nefret ediyordun ve sevişirken sende bunu neden tekrarladığımızı kendine sorup duruyordun. Ama yanıt aslında basitti, çünkü ben sana ve sende beni severek kendine acı çektirmeye bağımlıydın. Bağımlılıkları kimse sevmez ancak zevk alır. Biz tam olarak buyduk."

Beni sessizce onayladı çünkü haklı olduğumu biliyordu.

Ben onun bedeninden aldığım zevke ve o da beni sevmeye başladıktan sonra ona yaşattığım acıya bağımlıydı. Birbirimizi sevmeden ve hiçbir çıkar olmadan bunu yapmamızın hiçbir açıklaması yoktu en başında.  Ama sonradan onu sevmenin güzel olabileceğini düşünmüştüm. Bir ölü gibi yaşamanın bir anlamı yoktu.

Kendimi yeryüzünden silemiyorsam eğer, varlığımın bir anlamı olmalıydı. Belki de bu onun içindi. Tanrı beni onun için yaratmıştı. Herkesin ruhunun bir diğer eşinin olduğunu söyleyip durmuyor muyduk? Peki, ruhumuz tek başına yitip giderken onu öylece uzaktan izlemenin ne anlamı vardı?

Bir anlamı olmalıydı. Yada bir sebebi. Sürekli benimle olmasının, sürekli onunla olmamın. Biz olmamızın bir anlamı olmalıydı. Beni ikinci hayatıma kavuşturmasının. Bu kadar acı çekip, beni böylesine sevmesinin bir sebebi olmalıydı. Tek bir sözümle gözlerinin bu kadar hayat dolu bakmasının ve ışıldamasının.

Çok geç farkına varmıştım belki ama, hayatımızdaki dönüm noktalarından biri de buydu belki.

Bir şeyleri uzun  uzadıya düşünmek yerine anı yaşamanın kendine has bir keyfi vardı. Ve ben şuan bunun tadına varmıştım.

Belki onun bana verdiği sevgiyi ona veremezdim, yada onu kendinden çok sevebilirdim. Bunu yaşayıp görmek istiyordum. İhtimaller beni heyecanlandırıyordu ve kanser olmama rağmen önceki hayatımdan aldığım hazzın bin katını yaşıyordum. Moralimi yüksek tutuyordu, aklımı dağıtıyordu, beni seviyordu.

Beni seviyordu.

İşte bu yaşadığım ve yaşayacağım her şeyden daha önemli olmalıydı.

İzmir'de kar sebebiyle okullar tatil, inanabiliyor musunuz?

Barmaid || z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin