Kafe

503 36 22
                                    

Eslem

"Ulan o kız o yüzü nerden buluyor lan!" Ezgi söylemlerine devam ederken bir yandan da yumruk yapmış olduğu elini, koltuğumun arkasına vuruyordu. Gözlerimi devirdim, bakışlarımı Azel'e çevirdiğimde ifadesizce arabayı sürdüğünü gördüm. Arabasının çizildiğine canını sıktığını anlayabiliyordum. Ancak onun da benimki gibi tek endişesi Ezgi'nin geçirmek üzere olduğu sinir krizini, en az hasarla atlatmak olduğunu biliyordum. Ezgi arka koltuktan küfürlerine ve yumruklarına devam ederken; ki onu bu yüzden arkaya atmıştık. Zira o anlık sinirle Azel'e herhangi bir harekette bulunabilir ve ölüm riskimizi %100'den 110'a çıkarabilirdik. Azel'e döndüm.

"İki pasta-cila tamamdır kanka. Sıkma bu kadar canını." Dediğimde bana göz attı. Ardından gülümsedi.

"Sen tırnaklarından başka şeylerle ilgilenir miydin yavru?" Dediğinde tek kaşımı kaldırdım ve saçlarımı geriye doğru savurdum.

"Ne sandın bebeğim?" Dediğimde kahkaha atacaktı ki, Ezgi'nin yanlış anlayabilmesi ve Azel'e sarması ihtimaline karşı kısık sesle gülmekle yetindi. Azel dikiz aynasından arkadaki hayvana baktığında gözlerini devirdi.

"Ezgi."

"Anasını merkez potaya koyup, gelen geçene sımaç bastıracağımın çocuğu..."

"Ezgi."
Dedi
"Futbol direği gö*üne giresice..."

"Ezgi!" Azel'in bağırmasıyla Ezgi küfürünün son kelimesini söyledi ve ona döndü.

"Efendim?" Dediğinde kıs kıs güldüm. Zira Azel sinirlenmişti. Biraz önce sayıp söverken, şu anda masum kız ayaklarına yatıyordu. Azel sessizce birşeyler mırıldandı. Ardından dikiz aynasından tekrar Ezgi'ye baktı.

"Kafeye gidiyoruz. Birşeyler yemeliyiz ve sen biz tıkınırken adam gibi duracaksın. Akşama Serseri'de olacağız. Hepimiz." Dediğinde kaşlarımı çattım. Serseri demek...

"Ne alaka lan Serseri?" Dediğimde direksiyonu sola kırdı ve ustaca bir manevrayla yoluna devam etti.

"Birileri meydan okumuş. Üç kişilermiş, teke tek ve tek tek istiyorlarmış." Dediğinde güldüm. Kimdi bu bize meydan okuyacak olan acemiler? Ezgi arka koltuktan başını hızla öne uzattı.

"Oğluuum! Yaşa lan sen. Ya da dur onlar yaşasınlar." Ardından kaşlarını çatıp devam etti. "Yaşamasınlar lan! Niye yaşıyor o köpekler. Kim lan onlar! Ya da duuur söyleme! Ben akşam onların gelmişlerine geçmişlerine tek tek girer öğrenirim. Sen merak etme!" Dedi, ardından keyifle arkasına yaslandı.

"Oğlum şu arka koltuktan nefret ediyorum lan. Lan Eslem! Kalk lan yerimden!" Dediğinde kaşlarımı çattım.

"Uzaa! Ben geçtim." Dediğimde gözlerini kıstı.

"Sen niye geçiyon lan benim yerime hayvan."

"Sensin lan hayvan. İki saattir ben mi tekmeliyorum koltuğu, yumruklarımı geçiriyorum, Ece hayal edip anasına bacısına sövüyorum?" Dediğimde kaşlarını çattı.

"Ulan bak yine geldi aklıma." Ezgi küfür edip, yumruk atarken korkuyla gözlerimi açtım. Azel kafasını bana çevirdiğinde, koltuğuma iyice sindim.

"Ulan Eslem! Yapılacak iş miydi bu yaptığın?" Dediğinde iyice koltukta büzüştüm ve başımı cama çevirdim. Sakinleşmiş olan Ezgi'yi sinirlendirmek, aptalların yapacağı bir işti. Ve şimdi de ben yapmıştım. Lanet! Tam bir aptaldım!

Azel

Kafeye geldiğimizde arabayı valeye verdim ve indim. Ezgi söylene söylene arabadan çıkarken Eslem, ondan yaklaşık iki kilometre uzakta yavaşça yürüyordu. Ezgi sinirli olduğunda en çok Eslem'e sataşırdı. Eslem'i delirtmeyi başardığında sakinleşirdi, ancak bu seferde Eslem sinirlenmiş olurdu. Bu döngü böyle devam ederdi. Ardından kavga ederler, Eslem'in tırnağı kırılır ve bununla beraber gelen, 9.9 şiddetindeki deprem bütün İstanbul'u sallardı. Bu yüzden ikisinin birbirlerinden uzak kalmaları herkesin hayrınaydı. Kafe'ye girdiğimizde cam kenarındaki boş yerlere yerleştik. Ezgi tam karşımda, Eslem ise benim yanımdaydı. Güler yüzlü, büyük ihtimalle bizim yaşlarımızda olan bir garson gelip menüleri bıraktı.

KIZIL ÇETEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin