Dokunamazsınız

388 31 11
                                    

Yeni kitabımda yanımda olursanız sevinirim 🤗
Pamuk eller yıldıza, parmaklar klavyeye 🤗

Azel

Sinirden çıldırmak üzereydim! Kesinlikle birazdan birilerinin canı yanacak, kan akacaktı! Ah, deliriyorum! Sinirle bir kez daha Serhat'a döndüm.

"Serhat hemen beni bırakmazsan, birazdan iç organların dış organların haline gelecek!"  Serhat bana baktı, mavi harelerinde kızgınlık ve endişe dolaşıyordu. Sinirliydi, çünkü onun gözünde sorumsuzduk. Endişeliydi çünkü Ezgi içerideydi ve adını biraz önce yanımdaki kızgın boğalara benzeyen Hazar'dan öğrendiğim Emre içeriye dalmıştı. Hayır onun yerine bizim gidiyor olmamız gerekiyordu! Sinirden tekrar tepindim ancak beni tutan 3 orangutan yerinden bile kıpırdamıyordu. Ulan biz bu adamları nereden bulmuştuk lan! Hareket edemiyordum!

"Azel! Kes sesini!" Serhat gürlediğinde bir adım geri çekildim. Serhat'ı ilk defa böyle görüyordum. Gerçekten korkutucu görünüyordu. Açık kumral saçları ve buz gibi masmavi gözleriyle 'bana yaklaşma!' diye bağırıyordu. Esleme baktığımda, bir çocukla boğuştuğunu gördüm. Bu da bizim okuldan, Hazar orangutanın yanında dolaşan hayvanlardan biriydi. İtfaiye geldiğinde içeriden adamlar indi, birkaç birşeyler yaparak hortumla içeriye doğru gittiler. Önlerini açmak için alevlere su tutarlarken, yanımdaki öküzlerden birine sağ tekmemi yapıştırdım. Tek dizinin üzerine düşerken diğer yanımdakinden destek alarak havalandım. Diğer ayağımla sırtına vurduğumda yere düşmüştü. Havada kendi etrafımda bir tur attım ve ayağımı arkamda duran öküze geçirdim. Midesine yediği tekmeyle nefessiz kalırken yere indim ve bir elim hâlâ omzunda olan öküzün boynunu kavradım. Eslem'den öğrendiğim bir-iki hareketi ona uyguladım ve bayılmasını izledim. Öküz yere düştüğünde itfaiyenin açtığı yola koştum. Serhat arkamdan koşarken durmadım. Çok sinirliydim, ama daha çok korkuyordum. Ezgi'ye birşey olursa ben yaşayamazdım! Ve o Serhat piçinide yaşatmazdım. Şayet buradan Ezgi'yle çıktığımda da yaşayamayacaktı da! Neyse...

İçeriden Ezgi'yle çıkabilecek misin?

İç sesime kafa attım ve aşağıya koştum. Adamlar Emre'yi kaldırırken biri de kilidi açmıştı. Kafesin kapısına geldiğimde adamı ittirdim ve Ezgi'nin yanına koştum.

"Ezgi! Ezgi beni duyuyor musun?" Kafasını bacaklarımın üzerine yaslayıp, solmuş yüzünü ellerimin arasına aldım. Hareket etmiyordu! Ah, nefes alıyor muydu ondan bile emin değildim! Birisi -ya da birileri- beni ittiğinde, kafamı kaldırdım. Sağlık ekibinin geldiğini, sedyeyle Ezgi'yi götürdüklerinde anladım. Donmuştum, hareket edemiyordum. Gözlerim dolmuş, sadece boş bir şekilde etrafa bakıyordum. Şayet baktığımı da görmüyordum ya, orası ayrı bir meseleydi. Kollarımda hissettiğim sıcaklık ve vücudumu kaplayan titremeyle gözlerimi kırptım. Tek damla yaş sol gözümden düştüğünde, bakışlarım karşımdaki Hazar'a kenetlenmişti. Ne ara gelmişti, neden beni kucağına alıyor, etrafındakilere bağırıyordu? Hazar beni dışarıya çıkardığında, siren seslerini hissetmiştim. O kadar güçlüydü ki yeri titretiyordu. Hazar beni yere bıraktığında bir süre durdum. Yaşananlar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Bütün hayatım, kızlarla geçirdiğimiz her anı, yaşadığımız her olay ve atlattığımız her zorluk. Ve en sonda Serseri'de geçirdiğimiz bu gün geldi gözlerimin önüne. O siktiğimin orospu çocuklarını bulacak, ve hayatları boyunca tatmadıkları şeyler yaşatacaktım. Allah şahidim olsun ki elimden sağ kurtulamayacaklardı! Kendime gelmişcesine titredim. Görüşüm netleşmeye, kulaklarım işlevini yerine getirmeye başladığında eğdiğim başımı kaldırdım. Tam karşımdaki Hazar endişeyle bana bakarken, gözlerimdeki alev onu şaşırtmıştı. Bir adım geri attı, atmalıydıda! Bu gün, işte bu gün kan akacaktı. Birilerinin canı çok feci yanacak, geçmişteki o görülmeyen hesabın acısı bu gün çıkacaktı. Ama öncelik Ezgi'deydi. Onun iyi olduğundan emin olmam gerekiyordu.

KIZIL ÇETEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin