Sekiz yaşındaydım. Babamın ölümünden iki yıl geçmişti. O zaman ki çocuk aklımla ölümün ne demek olduğunu bilmiyordum. Bir yok oluş ortadan kayboluş gibi algılıyordum. Belki de ebediyen bir gidişti. Ani ve veda etmeye bile fırsat bulamadan bir yok oluş. Annemin aldığı asgari ücret ile geçinip gidiyorduk. Babamın yokluğunu acı bir şekilde hissetsem de mutluydum annemle. Günler öylece geçiyordu. Ama o gün evde bir tuhaflık vardı. Küçük çaplı bir kalabalık. O küçük kalabalığın aksine daha yoğun koşuşturmaca. Küçükken merak etmezdim öyle kalabalıkların nedenini. Ve ya büyükleri ilgilendiren soruların cevaplarını. Ama o gün ilk defa merak etmiştim. Sürekli kendime soruyordum neden bu insanlar burada diye. Huzursuzluk kendimi iyice esir almıştı. Nedenler arasında boğuşurken annem geldi yanıma.
Bir elini omzuma koydu. " Kızım ben hastaneye gidiyorum." dedi. Yüz ifadesi endişeliydi. Sonra bana sıkıca sarıldı. Sanki bir daha hiç fırsatı olmayacakmış gibi. Ayrıldıktan sonra ona baktım. Hüzünlü gözüküyordu. Bir daha gelmeyeceği seçeneğini aklımdan atmaya çalıştım. Gelecekti. O benim annemdi.
" Çabuk gel olur mu anne?"
Dikkatle vereceği cevabı bekledim. Kısa bir sessizlik hüküm sürdü aramızda.
Sonra sadece kafasını salladı. Gelmeyecekti. Ama ben yine de bekledim. Sabaha kadar kapının önünde uyumuştum. Gözlerimi açtığımda karşımda yengemi buldum. Ağlayarak bana bakıyordu. Sonra beni kucağına aldı ve kendi evine götürdü. Sonra sonra öğrendim anneme ne olduğunu. Başka bir adamla evlenmiş. O zaman inanmak istemedim. Aylarca bekledim annemi. Hastaneye gidenler hep bu kadar uzun mu kalıyorlardı ki.
Sadece bekledim. Sekiz yaşındaki çocuğun beklemekten başka yapabileceği de yoktu zaten. Sonra bir gün kaldığımız kasabada annemi gördüm. Arabanın içindeydi. Bana bakıyordu. Gözlerim sadece ona kilitlenmişti. Üzerinde geçen bir yılın hasreti vardı. İki adım attım ona doğru. Kucağındaki bebek dikkatimi çekmeseydi çoktan boynuna atlamıştım bile. Bebeğe bakışlarımı görünce bebeği hafifçe kucağına gizlemeye çalıştı. Sonra gözünden birkaç damla yaşın süzüldüğünü gördüm. Çakılı kalmıştım yerimde. Öylece bebeğe bakıyordum. Sonra annem bana ismimle seslendi." Toprak." Sesindeki ıstırap beni derinden etkilemişti. Onun da acı çektiği her halinden belliydi. Beni özlemiş miydi? Ya da benim kadar yalnız hissediyor muydu? Hissetmiyordu. Onun yeni bir çocuğu vardı. Belli ki artık bana ihtiyacı yoktu. Neden olsundu ki?
Yeniden adımla seslendi bana.
Girdiğim transtan da o an çıktım. Arkamı dönüp oradan koşarak uzaklaştım. Koştum. Koştum. Koştum. Onun göremeyeceği beni bulamayacağı yere kadar koştum. Beklemenin sadece kocaman bir aptallık olduğuna inanmıştım çocuk aklımla. Aslında beklemek insanı hayata bağlayan bir umuttu. Kalbinde sancı olarak kalıyordu beklenen kişi. Belki de çocukken daha sağlıklı düşünüyordum. Onu uzun bir zaman bekledim. Ama sesini bile duymadım bir yıl boyunca. Sadece beklemek fiilini kendime bir uğraş olarak gördüm. Bir daha beklemeyecektim. Kimseyi... Beklemedim de o güne kadar. Ama insan anlıyor ki bazen ne kadar istemesede yine bekliyor. Yine bekliyor... Yaşamak için yeniden umut olmak için bekliyor. Annemden sonra ilk defa onu bekledim.
Yüzüme suçlu gözlerle bakıyordu. Sanki yapmak istemediği bir şeyi yapmak zorundaymış gibi. Gözlerini kaçırarak "Gidiyoruz." dedi. Çok şey barındırıyordu aslında bu kelime. İçimden kahkaha atmak gelmişti ama nedense gözlerim doldu. Genelde ne zaman gerilsem üzülsem gülüp rahatlamak isterdim. Ama sanki gözyaşlarım sahibine meydan okuyarak gözlerimden fırlamak istiyordu. Gözlerimi kırpıştırarak içindeki ıslaklığın büyümesine büyük bir çabayla engel oldum.
" Ne kadar kalıcam?"
İçinde tuttuğu nefesi sıkıntılı bir şekilde dışarı verdi. " Bilmiyorum." dedi. Bilmiyor mu? Gayet iyi bildiğini ikimizde biliyorduk. Ben cevabını bildiğim soruyu ısrarla belki, belki diyerek ona yönelttim. O da bildiği cevaba bilmiyorum diyerek yoruma açık bir yargı sundu ortaya. Birbirimize ne kadar da çok benziyorduk. Başımı anladım dercesine salladım. Herşey belliydi. Beni artık istemiyordu. Herşey fazla mükemmel ilerlerken bir anda herşey tepetaklak olmuştu.
" Eşyalarımı toplayıp geliyorum."
Odama çıktım ve o her defasında irademe karşı çıkan gözyaşlarımı sildim. Gülüşüne ölürüm diyen adam ağladığımı umursamayacaktı ki. Neden ağlıyordum ki? Biliyordum. Lanet olsun biliyordum. Hızlı bir şekilde kendime ait olan eşyaları toparladım. Ona ait bir şeyi götürmek istemiyordum garip bir şekilde. Bir daha beni istemeyecekti ki belki de. Beni almaya gelmeyecekti. Kendimi toparlayıp aşağı indim. Bekliyordu. Onu her zaman bekletirdim. Bana kızardı bekletiyorum diye. Tatlı tatlı atışırdık diğer çiftler gibi. Şimdi ise sadece susuyordu. İlk defa kızmamıştı bana. Yüzüme de bakmıyordu ya zaten. Evden beni fazla seven kayınvalidem ve yine beni fazla seven görümcemle vedalaşmadan ayrıldım. Keyifleri yerindeydi zaten.
Apar topar arabaya bindik. Eski evimin önünde durdurdu arabayı. İlk o indi, peşi sıra ben. Kapıyı çaldı. Kapıyı yengem açmıştı. Annem gittikten sonra onu anne bilmiştim. Beni elimde bavulumla görünce o güzel yeşil gözleri dolmuştu anında. Hemen amcama seslendi. Amcam geldi. Neden geldiğimizi o da anlamıştı. Diraatli duruyordu. Tam da ondan beklenen bir şekilde. Herkes susmuştu. Sessizliği Emre bozdu.
" Amca kızın yine senin kızındır. Ben baş edemiyorum bu illetle."
Bu illetle baş edemiyormuş. Sanki kendisi hastaydı, ben değilim de. İçimde sürekli gülesim geliyordu. Ama yine ve yine gözlerim doldu. Daha sonra tekrar bana dönerek konuştu. " Üzgünüm Toprak. Affet." Bizim tek kelime etmemize fırsat vermeden gitti.
Toprak... bu kelime dudaklarımın hafif kırılmasına neden olmuştu. Herkes topraktan gelmişti ve elbet bir gün toprak olacaktı. Yarınımızın garantili olmadığı bir hayatta sadece aptal bir hastalık yüzünden beni terk etmişti o. Affedicektim onu. Ama pişman olup yeniden bana döndüğünde.
Seni asla bırakmam demişti. Hastalıkta sağlıkta karımsın demişti. Dönücekti. Bu kadar adi olamazdı. Bekledim. Günlerce bekledim. Hatta aylarca bekledim ama gelen olmadı. Tıpkı annemin hastaneden dönüşünü beklediğim gibi. Gelmedi. Gitmişti. Beni bu illetle başbaşa bırakmıştı.Arkadaşlar bu bölüm sadece Ölsemde sever misin kitabından bir kesitti. İlk bölüm ün gelmesi oylara bağlı. Lütfen beğenirseniz alttaki yıldıza dokunmayı unutmayalım. Görüşmek üzere..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölsem De Sever Misin..?
RomanceTerkedilmiş bir şehrin en kuytu köşesinde gibiydim. Kimsesiz ve yapayalnız. Oldum olası yalnızlığı severdim. Ama kendi yalnızlığımdan bile çok sevdiğim birisi vardı. O ise yarınımızın garantili olmadığı bir dünyada aptal bir hastalık yüzünden beni t...