Baba.

193 17 14
                                    

Uzun bir ara yazamadım. Ve gerçekten vermediğiniz oylar beni çok üzdü. Artık yazma vakti de geldi. Hadi size iyi okumalar.

Bir çatal daha dolandırdım tabağımda. Bir çatal daha.  Ve bir çatal da..

"Kızım sen neden yemiyorsun?"

Berk'in annesinin bakışları bana dönünce ona baktım. Kadın gerçekten güzeldi ha. Kahverengi gözleri üzerimde geziniyordu. Tabiki sizde önünüze ottan oluşan bir yemek konsa yemezdiniz degil mi? Yermiydiniz yoksa? Yemeyin beni şimdi. Aramızdaki kimsenin yemeyeceğini biliyoruz. En azından yiyen bizden degildir ! Usül de yok bi kere.
Ve karşımda ki süs bebeği özentisi yaşlı kadın, kendisi Berk'in annesi olur . Neden yemeği yemediğimi soruyor. Sanki önünde pirzola var da ben diyette olduğum için yemiyorum. Ben bir oturuşta iki porsiyon iskender yiyen kızdım. Benden diyet beklemeyin.

"Yiyorum ya."

Kadına sertçe çıkışmama anlam veremezken dudağımı ısırdım. Ne diye çemkiriyorsun ki sanki. Sağır mı bu kadın? Özürlü mü?  Berk'in bakışları bana dönerken sevimli bir şekilde gülümsedim. "Vur de vuram anam" diyecekmiş gibi bir ifadesi vardı. Cidden yapardı. Ve bu sofrada buna engel olacak kimse yoktu. Yankı zaten beni takmıyordu. Ilker benim için Berk'ten dayak yiyecek kadar erkek değildi. Açelya erkek gibiydi ama Berk'e karşı durmazdı pislik. Bengisu zaten Ilker'in kız versiyonuydu. En ufacık şeyelerde canı yanardı onların. Iş başa düşmüştü.
Berk'e en sevimli bakışlarımı atarken,yalakalığa başlamanın tam zamanıydı.

"Yani canım teyze,güzel teyze yiyorum ben. "

Berk sırıtırken bende yemeğimi ciddi anlamda yemeye başladım. Yine rezillik.

"Yoksa sevmedin mi?"

Yok canım sevmez olur muyum hiç? Ot yerken de kendimi hiç hayvan gibi hissetmiyorum zaten. Kesinlikle öyle hissetmiyorum. Az sonra sofraca 'möö' lemeyeceğimizin garantisini kesinlikle veremiyorum.

İçimden söylediğim gerçekleri bir kenara atarak kafamı kaldırdım. Cevap verip,yemeğin çok güzel olduğunu ,hayatımda ilk kez böyle güzel yemek yediğimi söyleyecektim ki tüm gözlerin bende olduğunu fark etmemle sustum. Sofradaki  herkes bana dik dik bakarken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Öyle şaşkın bakıyorlardı ki.  Sanki ben kölelikten kendimi azat ettirmiş, Süleyman'a ne yapıp, edip nikahı ķıydirmış hürrem sultandım. Bana ne bakıyorsunuz!

"Hayvan gibi hissetmen için sebze yemeği yemene gerek yok Afacan."

Yankı'nın sesiyle ona döndüm. Hayvan mı demişti bu bana. Tam ona cevap verecekken idrak ettiğim şeyle kendime geldim. Gözlerim irice açılırken , rezilliğimi nasıl örteceğimi düşünüyordum. Ne yani içimden söylediğimi düşündüğüm şeyleri dışımdan mı düşünmüştüm? Benim bu durumdan acilen sıyrılmam gerekiyordu.  Gözlerimi yavaşça kadına çevirdiğimde, hala olanları idrak etmeye çalışırmış gibi bir tipi vardı. Bu da jeton sonradan düşenlerden heralde. Kendime biraz daha düşünme süresi verdim. En sonunda aklıma bişey gelmeyince doğaçlama oynamaya karar verdim. Evet Afra. Bunu yapabilirsin Afra.

"O zaman size afiyet olsun. Benim arabayı çekmişler. Dışara anons veriliyor. Siz duymuyorsunuz ama ben duyuyorum. Ayrıca arabamın tekerlerinide veletler patlatmış zaten. Onları ben bir iki sokak kovalayıp geleceğim. Kesinlikle geleceğim. Sizce ben kaçar mıyım? Mutlaka geleceğim."

Cidden bu kadar saçmalamış mıydım? Aklıma gelen fikirde hoşuma gitmişti. En yakın zamanda kendime bir araba almaliydım. Ancak araba kullanmasını bilmiyordum. Ama bu bir araç kullanmadığım anlamına gelmiyordu. Bisiklet kullanabiliyordum. O da bir araçtı. Ve bu da bir başarıydı.
Yerimden kalkıp dış kapıya doğru yürürken arkamdan Bengisu bıkkınlıkla konuştu.

Bir An.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin