Bir grup rütbeli insan bir toplantı odasında pahalı bir masanın etrafında pahalı koltuklarda önlerindeki mavi dosyaları incelerek bir yandan da bir bir suratlarına bakarak bi cevap bekliyordu. Lakin her birinin yüzündeki şaşkınlık ifadesini ortadan kaldıracak adam daha odaya girmemişti.
Hararetli fısıltılar olayın ne kadar önemli ve ilgi çekici olduğunun kanıtıydı.Derken büyük gri odanın kapısı açıldı. Üçgen pahalı toplantı masanın karşısında uzun boylu siyahi bir adam dikiliyordu. Diğerleri gibi üzerinde askeri üniforma vardı. Komutanlarına selam duran asker bir adım sağ tarafa doğru kayarak bir kadına geçmesi için müsade verdi. Bu asistanı Raven' dı. Elindeki dosyaları ve bilgisayarı masanın üzerine bırakarak odanın köşesine çekildi.
Biraz önce birinden cevap arayan o şaşkın ve meraklı suratlar şimdi de cevabını alabilecekleri tek kişiye yönelip sessizliğe büründüler.
"Bu mümkün mü?" diye söze girdi Albay Winson.
Konseydeki herkes yoğun bir tartışma içindeydi. Herkes birbirine bakıyor ve Binbaşı Andrew Carter 'in söylediğine inanmaya çalışıyordu. Andrew kendinden emin bir şekilde kafasını sallayarak konseydeki büyüklerine umut dolu bir şekilde baktı.
O sırada konuşmaya Yarbay Tarık Demir girdi. Bu adam konsey tarafından saygı duyulan ve zeki bir adamdı. İngilizce aksanı olması gerekenden daha iyi olan Demir, kararlılıkla sesini yükseltti. "Bu büyük konsey boş bir amaç için toplanmadı Binbaşı Andrew ve sen çok büyük bir iddiada bulunuyorsun."
Sözlerini bitirdikten sonra sert bakışlarıyla karşısındakinden cevap aradı. O anda konsey büyük bir ölüm sessizliğine büründü. Binbaşı Andrew hiç beklemeden kendi fikrinin arkasında durmaya devam etti.
"Tedavi olabilir efendim, üç yılı aşkındır adamlarımla bunu araştırıyoruz ve sonunda bunu yapabilecek deha bir isim yaşıyor olabilir."
Yarbay Tarık sert bir şekilde çıkıştı. "Bize kesin olmayan bir bilgi ile geliyorsunuz ve sizin projenizde bu konseyden destek bekliyorsunuz. Bu sizce de biraz bencilce ve amatörce değil mi?"
"Efendim bu elimizdeki en iyi fırsat olabilir ve ben bunu değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü dünyanın buna ihtiyacı var." dedi Binbaşı Andrew.
Yarbayın sert çıkışmasının nedeni Andrew'in bir zamanlar akıl hocası ve değer verdiği bir insan olmasıydı. Onun için boş vaatlerle gelip konseyde kendini rezil etmesini istemiyordu. Andrew'de bunun farkındaydı. Onun askeriyken ondan öğrendiği önemli bir nasihati vardı; "Bir fikrin olduğunda asla söylemekten çekinme. Bu fikrin arkasında dur ve savun. Bu senin ne kadar kararlı ve özgüvenli bir karakter olduğunu gösterir." Yarbayın onu sınadığını çok iyi biliyordu.
Bu sırada konseydeki sessizliği Andrew bozdu ve son hamlesini yaptı; "Sizi temin ederim, bu önemli bir adım ve dünyayı refaha kavuşturacak en umut verici plan. Eğer sonucunda başarısız olursam istifamı vererek bir daha size sorun olmayacağım. Bana bir yıl verin."
Bütün üst düzey komutanlar aralarında hararetli ve sessiz tartışmalara girdi. Albay Winson Barbell bu konuşmalara son verip toplantının kararının alındığını belirterek ayağa kalktı. "Projende sana konseyin tüm imkanlarına erişim sağlıyoruz. Lakin sana altı ay mühlet. Konseyi sözlerin kadar pratikliğinle de etkilemelisin. Altı aya kadar konseyin tüm kaynakları emrine amadedir Albay. Ordumuz hariç. Bu ölüm görevine askerlerimi yollayamam."
Bu sırada Andrew'in asistanı Raven masadaki dosyaları toplayıp çantaya koydu. Andrew çıkmak için komutanlarına selam dururken yanıt verdi. "Merak etmeyin efendim benim ekibim hazır," dedi ve salonu terk etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümden Sonra: Kaybolan Ruhlar
Science FictionLabirent ve Açlık Oyunları serileri gibi distopik bir hikaye. Günümüz dünyasından biraz uzaklaşmak istiyenlerin hikayesi. Nefes kesen bir olay örgüsü.İnsan piskolojisinin sınırları.Mantık ve kalbin savaşı.Tedavi amaçlı çıkarılan ilacın virüse dönüşm...