3.Bölüm

117 13 7
                                    

Akdeniz açıkları
Koçbaşı Savaş Gemisi
Saat 11:07
Tarih 17 mart 2030

Yemeğe başlayalı beş dakika olmuştu. Fakat Marcus'un aklı yemekte yada öğleden sonra gireceği "Subaylık Talim Sınavları" nda değildi. Aklı dün gece gördüğü rüyadan sonra lavaboda karşılaştığı adamdaydı.

Burada okuduğu yıllar içerisinde adını pek çok kez duyduğu adam. Herkesin hayran olduğu ve saygı duyduğu insan, dün gece kendisiyle uzunca bir süre sohbet etmişti.

Marcus, Yarbayın oldukça büyüleyici ve dominant bir adam olduğunu düşünüyordu. Fakat dün gece Marcus, Yarbayın beklediğinden çok daha fazlası olduğunu gördü. Yarbay sadece iyi bir asker değil, iyide bir adamdı.

Yarbayın kendisininde konseye katılmadan önce Marcus'unkine benzer acılar yaşadığını ve tıpkı onun gibi buraya gelene kadar verdiği hayat mücadelesini anlatmıştı. Tıpkı onun gibi kabuslar görüyor, yaralarının kabuk bağlaması mümkün olmuyordu.

Yarbay Tarık'ın Marcus'a olan ilgisi daha da artmıştı. Kendisinin yaşadığı tecrübeleri Marcus daha küçük yaşında yaşamıştı ve etkilerinden de kurtulamamıştı. Hem çocuğun haline üzülüyor hem de ona saygı duyuyordu. Normal insanların kaldırabileceği şeyler yaşamamıştı. Kendisi yetişkin yaşında bu olayları güç bela atlatırken, çocuğun başa çıkabilmesi hayret vericiydi. Üstelik okuldaki başarısı da taktire şayandı.

Dün gece uzunca bir süre sohbet eden ikili birbirlerine beklediklerinden fazla benzediklerini anladı. Hayat hikayeleri birbirine oldukça benziyordu. Marcus'un gördüğü kabuslar ve sıkıntıların benzerlerini birkaç sene önce kendisi de yaşayan Yarbay Tarık, çocuğa birkaç tavsiyede bulundu.

Uzunca süren sohbet Marcus'a terapi gibi gelmişti. Ruhu ferah bir şekilde yatağının yolunu tutmuştu.

                              *********
İşte o beklenen gün gelmişti. Dört yılın sonunda bütün gençler bu sınava tabi olurdu. Artık Marcus ve arkadaşlarının sırası gelmişti. Dört yıldır duraksız çalışan bu gençler sınava fazlasıyla hazırdı. "Subaylık Talim Sınavları" bu üç kelime her öğrencinin kabusu olmuştu. Çünkü bu sınavlar insanın potansiyelini sınırlarının en üstünde zorlayacak şekilde ayarlanmış bir dizi testten oluşuyordu.

İlk sınav yemekten 40 dakika sonra başlayacaktı. Kahvaltılarını yapan çocuklar, gemideki son günlerini geçiriyordu hatta son saatlerini. Alt sınıftaki arkadaşlarıyla vedalaşan çocukların yüzlerinde bir hüzün vardı. Evleri , yuvaları olarak gördükleri yerden ayrılacaklardı. Kolay bir şey değildi. Çünkü onları dışarda bekleyen sıcak bir aile, güzel yataklı bir ev yoktu.

Buradan ayrılan çocuklar sınavdaki başarılarına göre mülteci kamplarına komutan olarak atanıyordu.

En zorlu bölge Asya bölgesiydi. Nüfusun getirmiş olduğu yoğunlukla, hastalıklı insan sayısı, yani vahşilerin sayısı oldukça fazlaydı. Nüfusun fazlalığı nedeniyle kurtarılacak insan sayısı da bir hayli fazlaydı. Burada kışlar oldukça sert ve soğuk, yazlar ise sıcak ve çorak geçiyordu. Konseye en uzak kıtada olmanın vermiş olduğu bir başka zorluk da ellerindeki mühimmat ve erzağı idareli kullanmalarıydı. Çünkü konsey buraya her zaman ulaşamayabiliyordu. Buraya her zaman sabırlı,dirayetli komutanlar görevlendirilirdi.

Avrupa kıtasındaki kamplar Asya'ya oranla erzak ve mühimmat bakımından daha rahat fakat yer şekili bakımından ova olduğu için saldırıya oldukça açık oluyorlardı. Asya'da mülteci kampları dağların arasında vahşilerden uzakta oluyordu. Bu yüzden Avrupa'daki mülteci kamplarına saldırı ve savunma taktiklerini iyi bilen komutanlar gerekiyordu. Konsey bu konuda oldukça seçici oluyordu.

Ölümden Sonra: Kaybolan RuhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin