Bugün çocukların seçmeleri vardı. Hepsi çok heyecanlıydı. Seçmelerden önceki bir akşam,dün, bizi arayıp mutlaka seçmelere gelmemizi söylemişlerdi. Ablamın telefonu hiç susmamıştı. Benim hala bir telefonum yoktu bu yüzden ablamı arıyorlardı. Şimdi ise koltuklara oturmuş çocukların sırasının gelmesini bekliyorduk.
"Çok heyecanlıyım." dedi Taehyung.
Hepsinin heyecanı yüzlerinden akıyordu. Hoseok o kadar heyecanlıydı ki birkaç defa kusmuştu. Jungkook heyecanını içine atarak yaşıyordu. Kaplumbağa gibi iç dünyasına çekilmişti. Jin ve Jimin sürekli şarkı söylüyor Namjoon ve Yoongi ise rap yapıyordu.
"Bangtan Boys!"
Çocuklar anında ayağa kalktı. Göz göze geldiğimizde gülümsedim. Namjoon bir anda bana sarıldığında ne yapacağımı bilemedim. En sonunda kollarımı kaldırdım ve sırtını sıvazladım.
"Sen lidersin. Sakin ol ve elinizden geleni yapın." diye fısıldadım kulağına.
Geri çekildi ve gülümsedi.
"Hadi hadi çabuk olun." dedi ablam onları iterken.
"Başarılar!" diye bağırdık onlar giderken.
Biz de en az onlar kadar heyecanlıydık. Orta büyüklükteki ekranın önüne geçtik ve çocukları izlemeye başladık. Kendilerini tanıtırken bile ne kadar heyecanlı oldukları belliydi. Ne olursa olsun benim tanıdığım Bangtan Boys bu seçmeleri geçerdi.
Performanslarını sergilemeye başladıklarında heyecanla onları izlemeye devam ettik. Her şey mükemmel gidiyordu. Bize yaptıklarından bin kat daha iyiydi.
Bittiğinde selam verip yanımıza geldiler. Sonuçlar daha sonra açıklanacaktı."Harikaydınız!" diye bağırdık ardından ise onlara sarıldık.
"Bunu kutlayalım." dedim gülümseyerek.
"Ortada daha hiçbir şey yok ama kutlamaları severim."
Binadan çıkıp yürümeye başladık.
"Nasıldık?" diye sordu Hoseok.
"Gerçekten iyi miydik?" diye sordu meraklı gözlerle Jin.
"Evet! Bize yaptığınızdan daha etkileyiciydi."
"Bence seçilirsiniz ama seçilmezseniz de üzülmeyin." dedi ablam ciddi bir şekilde.
Seçmeler sabahın erken saatlerinde oluyordu. Biz erken gelmiştik ama şimdiden öğlen olmuştu bile. Bir kafeye girdik. Çocuklar otururken ben de pasta almaya gittim. Kutlama pastasız olmazdı. Bir tane alsam yeterdi ben zaten pasta yemezdim. Pastayı gülerek masaya bıraktım ve Namjoon'un yanına oturdum.
"Erken kutluyormuşuz gibi hissediyorum." dedi Jimin gülerek.
"Bir şey olmaz. Sadece pasta yemeye gelmişiz gibi düşün." dedim ben de gülerek.
Hepsi pastaya daldığında arkama yaslandım.
"Sen neden yemiyorsun?" diye sordu Namjoon.
"O pasta sevmiyor." diye açıkladı Hoseok benim yerime.
Namjoon bir süre Hoseok'a baktı.
"Onun hakkında çok fazla şey biliyorsun."
"Evet çünkü yakınız."
Namjoon cevap vermeyip arkasına yaslandı. Bir şeyler düşünüyor gibiydi. Gözlerimi ondan çekmem zor oldu. Bıraksalar onu saatlerce hatta günlerce izleyebilirdim. Çocuklara baktığımda pastayı çoktan bitirdiklerini ve derin bir sohbete girdiklerini gördüm. Eğer kalabalık bir arkadaş grubunuz varsa yemekler çabuk biter, ruh hali çabuk değişir ve konudan konuya atlanırdı.
Önüme doğru yavaşça itilen kutuya baktım. Kutuyu önüme iten kişi Namjoon'du. Ağzında lolipopu, üstünde askeri yeşil ceketi ve kafasındaki beresiyle her zamanki gibi görünüyordu.
"Sana hediye aldım." diye açıkladı ben yüzüne soru dolu bakışlarla bakarken.
"Hiç gerek yoktu." diye mırıldandım.
Ardından ise kutuyu açtım.
"Benimkiyle aynı modeli aldım. Bu telefon çok hoşuma gidiyor sen de beğenirsin diye düşündüm."
Onun için şu şartlarda bir telefon almak zordu ama bunu benim için yapmıştı. Bu hem mahcup hem de değerli hissettirmişti.
"Teşekkür ederim keşke benim için bu kadar zahmete girmeseydin."
"Gireceğim tabii ki. Sen benim yüzümden onca zahmete girdin."
Cevap vermedim. Bu konuda konuşmak istemiyordum.
"En azından şimdi sana daha rahat ulaşabileceğim. Telefonun her zaman açık olsun tamam mı?"
Bana çocuğu gibi davranmasına gülümsedim. Birilerinin bana böyle davranmasını bile özlemiştim.
"Anlaşıldı kaptan." dedim gülerek.
"Sıkıldım." dedi Taehyung.
"Ben de." diyerek ona katıldı Jin.
Jin en büyüğümüzdü. Bazen yanımızda sıkılmıyor mu diye düşünürdüm. Arkadaşlarının senden küçük olması nasıl bir histi acaba?
"Nereye gitsek?" diye sordu Yoongi.
"Öylece yürüyelim bence." dedi Jungkook.
"Kalkın o zaman." dedi ablam ayaklanarak.
Yavaş hareketlerle ayağa kalktım. Kafeden çıkıp yürümeye başladık.
"Telefonunu açsana." dedi Namjoon.
"Sim kartı var mı ki?"
"Var tabii ki."
Düğmesine basılı tutup telefonun açılmasını bekledim. Ekranda Namjoon'u görünce güldüm.
"Ekranım da pek bir güzelmiş." dedim hala gülmeye devam ederek.
"İkimizin hiç fotoğrafı yok. Ben de kendimi koydum." dedi gülümseyerek.
"Çekilelim o zaman."
Kamerayı açıp telefonu ona verdim. O benden uzundu bu yüzden çekmesi daha kolay olurdu. Bir kolunu omzuma attığında gülümsedim. O her zamanki gibi yakışıklı çıkmıştı.
Resmi ana ekran yaptıktan sonra gülümseyerek yürümeye devam ettik. Önümden yürümelerini izlerken iç çektim. Onları bir daha göremeyeceğim hissi doldu içime. Umarım bu hiçbir zaman gerçekleşmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESCAPE (BTS)
FanfictionBilmediğiniz bir ülkede başınıza neler gelebileceğini hiç düşündünüz mü? BTS Fanfiction~ 01.05.2016