Esclave

48 4 9
                                    

Nick'in ağzından; 

Vücudumu görüyordum ama onu kontrol edemiyordum. Kalbimin atışını,damarlarımın içinde ki kanın geçişini hissedebiliyordum. Ağzımı açıp çığlık atamıyordum. Bay ve Bayan Dawson'nın ölümü,onların cansız bedeni gözlerimin önündeydi. Ölmeden önce onlarda benim gibi dumana doğru çekilmişti. Gözlerimi kapatıp ölmeyi bekledim. Ama hiç bir şey olmuyordu. Etrafım simsiyah dumanla kaplıydı. Karanlıktan başka bir şey göremiyordum. Bunu yapanın da Helena'nın babannesi olduğuna inanamıyordum.  Onun böyle bir kadın olacağını düşünmemiştim hiç. Duman artık genzimi yakıyordu. Boğulacak gibi oluyordum. Vücudum benden bağımsız hareket ediyordu. Vücudumun yere çarptığını hissettim. Gözlerim sımsıkı kapalıydı. Açtığımda karanlık bir ormandaydım. Çevreme bakındım. Yardım için bağırdım. Ama ormanda ağaçlar dışında hiç bir şey yoktu. Kalkıp yürümeye çalıştım. Duman yüzünden sendeliyordum. Hala ayaklarımın dibinde dumanlar vardı. Biraz yürüdükten sonra fısıltıya benzer sesler duydum. Yürüdükçe sese yaklaşıyordum. ''Esclave'' duyduğum şey buydu. Az önce sessiz olan ormanın her yanında bu kelime yankılanıyordu. Anlamını bilmiyordum. Hatta hangi dile ait onu bile bilmiyordum. Kaçmaya çalıştım ama ayaklarımın altında ki duman yüzünden tökezledim. Düşmüştüm. Yerdeyken kafamı kaldırınca karşımda uzun siyah saçlı,beyaz kıyafetli bir kadın gördüm. Korkuyla geriye doğru çektim kendimi. Kadından kaçmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Yere düz bir şekilde beni yatırıp kucağıma çıktı. Başka bir zaman bunun zevk verici bir şey olduğunu söyleyebilirdim. Fakat şuan bu haldeyken hiç bir organımın buna karşılık verebileceğini zannetmiyorum. Şaşkın ifade ile ona bakıyordum. Kadın ellerini yüzüme doğru koydu. Yüzünü görmüyordum sadece saçları vardı. Bir kaç hafta önce Helena'nın bana tokat attığı ve yanağımın yara aldığı kısıma dokundu. ''Nyx sana bir hediye verdi'' diye fısıldadı. Bana bakmaya başladı. Saçlarından bir şey göremiyordum fakat öyle hissediyordum. Kulağıma doğru eğildi. Sevişeceksek burasının ortamı olduğunu sanmıyorum diye geçirdim içimden. Kulağıma ''Esclave'' diye fısıldadı. Ve gözlerimi elleri ile kapattı. Gözlerim kapalıydı ama ben bazı şeyler görüyordum. Helena'yı,onun babaannesini,bir takım büyüleri,cadıları,krallıkları,kovanları görüyordum. Helena'nın ne olduğunu görmüştüm. Gerçekte neye dönüştüğünü ve ne olacağını. Babaannesi beni onun için ayırmıştı.  Kelimenin anlamını biliyordum artık... Bir köle olacaktım. Helena'nın kölesi...

Kovan'da 

Helena ve Madam Leia mahzende oturmuşlardı. Madam Leia hayatını ona gösteriyordu. Görüş bittiğinde ise Madam Leia doğruldu ve saçlarını savurdu. Helena'nın yanına gidip ellerini omzuna koydu. 

''Artık yukarı çıkmanın vakti geldi. Diğer cadılarla ve babaannenle olmalısın. Benim uyandığımı sakın söyleme. Zamanı geldiğinde bende seninle birlikte olacağım'' dedi Madam Leia.

Helena kafasını salladı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Geldiğinden beri buradaydı. Mahzenin kapısını kapattı ve koridorda yürümeye başladı. Nesiller boyu önemli cadıların resimleri buradaydı. Resimlere bakarak sarmal merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladı. Ortak salonun kapısına gelince kapıyı iterek açtı ve odaya girdi. Onu gören herkes eğilmeye başladı. Helena kalkın dedikten sonra hepsi eski yerlerine geri geçti. Helena onların suratlarını incelemeye çalışıyordu. Burda ki tüm kızlar çok güzeldi. Sarışın ve esmerler vardı. Kızıl bir cadı yoktu veya kendisi kadar beyaz tenli ve siyah saçlı olan biri. Helena ve Madam Leia eşsiz bir soydan geliyorlardı. Burası kocaman bir şatoydu her kısmını gezmek istiyordu. Her karesini bilmek istiyordu. Bununla uğraşmak yerine kolyesine dokundu ve gözleri bembeyaz olmaya başladı. Şatoda ki her kızın ismini öğrenmişti,onların hayat hikayelerini de biliyordu,her odayı,mahzeni,gizli sığınağı,kütüphaneleri,kütüphanenin içinde ki kitapları,serayı ve içindeki bitkileri ve gizemli taşların olduğu odayı,genç cadılardan sorumlu yetişkin cadıların alt kısımda olduğunu görmüştü orada ki kadınları da öğrenmişti. İşi bittiği zaman etrafına baktı herkes ona hayranlıkla bakıyordu. Burası bir çeşit okulda sayılırdı. Burada büyüyüp,öğrenip,gelişiyorlardı. Şatoyu sevmişti genel olarak güzeldi fakat şatoda göremediği tek bir yer vardı. Büyük annesinin odasıydı. Yukarıya çıkmaya başladı.Odanın kapısına yaklaştığı an geri çekildi. Bir çeşit yakan büyü vardı. Bunu yıkmadan içeriye girmesi imkansızdı. Ellerini kaldırdı ve gözlerini kapının üzerine dikti. Kırmızı gözlerinin yandığını hissediyordu. Kapı onu zorluyordu gerçekten mühürlenmişti. Ama Helena'nın karşısında fazla dayanamadı ve kapı ardına kadar açıldı. Odaya girdiğinde tuhaf hissediyordu. Mide bulantısı vardı. Grip bile olmayan tanrıça için bu çok tuhaftı. Bu büyüyü yapan kimse buraya girilmesini gerçekten istemiyormuş. Helena ellerini havaya kaldırıp haykırdı:

 ''PAS DE VIANDE'' 

Ve odada ki tüm büyüler, yanıltmacalar ortadan kalkmıştı. Etrafına bakındı ve gördüğüne inanamadı. Karşısında ilk okul arkadaşı olan Robin duruyordu...

Karanlığın Doğuşu  #WKK #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin