3 yıl sonra...
◾◾◾
Zaman, daima acelesi olan bir varlıktı. Bir yerlere yetişme zorunluluğu vardı fakat kimse bu zorunluluğun ne olduğunu bilemiyordu. Zamanı iyi kullananlar, kullanamayanlara kıyasla her ne kadar her daim birkaç adım önde olsalar bile, onlar da bilemez zamanın nereye randevusu olduğunu. Oysaki cansız bir varlıktır zaman, soyuttur, duyguları, düşünceleri olamaz. Geçen dakikalara verdiğimiz bir yakıştırmadır yalnızca.
Anlıyorum ki, zaman böyle düşünmüyor. Sanıyorum ki, zaman kimselerin tanıyamadığı, göremediği bir canlı. Çünkü adeta onu kovalıyormuşum gibi kaçtı benden.
Bir zamanlar, küçük, korkak ve tecrübesiz bir kızdım. Hayallerim vardı ve yaşımdan büyüktü fakat bunu umursayacak delilik yoktu bende. Ben, zamanı harcamayı göze alamayanlar takımında yerimi almıştım, her salisem kıymetli bir amaç için harcanmalıydı. Ve ben de bunu kullandım.
Kalbimin yarasını, çıkara dönüştürmeyi kabullendim. Sözcükler duygularımı tercümem, bestelerim ise anlatma üslubum oldu. Büyüdüm.
Herkesten ayrılmam gereksede, büyüdüm.
Abigail, California'ya, amcasının şirketinde çalışmak için, Michael Avustralya'ya hayalini kurduğu belgeseli sonunda çekmek için ve Nick ise İngiltere'ye, yeni sevgilisi için gitti. Ross, ağabeyim, hayatının aşkını bulup nişanlandı, ünlü bir prodüktör oldu. Carla onun için ayrı bir yaşama sebebiydi artık.
Peki ben?
Ben kendimi şarkılarıma ve kariyerime adadım desem yanılmış olmam. Onu kalbimden, ruhumdan, zihnimden atmaya mecburdum.
New York adeta kabusum olmuşken, bugün temellerime dönüyorum. Nashville'e.
Yıllar sonra, BMLG ile ilk anlaşmamı imzalamak ve hayallerime giden ilk taşa basmak için, beraberinde bu şehri de söküp atmak için Nashville'ye gidiyorum.
***
Önümde gözüme gökyüzüne değebilecek gibi yüksek görünen bir bina ve arabanın içinde ağabeyim ile Carla. Ben ise çıkıp çıkmamak arasında kararsız kalmışım. İnsanlar o kadar büyük bir ihtişam ile yürüyorlar ki, sanki en düşük pozisyondaki görevlisi bile burada bulunmanın ne büyük bir şeref olduğunu biliyor gibi. Yanar döner kapının önünde herkesin başı, Scott Borchetta, orada, biriyle konuşuyor ve arada kahkahalar atıyor. Konuştuğu kişiyi göremiyorum ne yazık ki ancak kıvırcık saçları beni geçmişe götürmeye yetiyor fakat geçmişin beni huzursuz etmesine izin veremem.
Arabadan dışarıya adımımı atıyorum, hızlı ve kendimden emin bakışlarıma rağmen adımların çekingen. Derken Scott Borchetta içeriye giriyor ve ben adeta koşarcasına ardından gidiyorum. Asansöre biniyor, yetişmediğimi sonunda kabullendim.
"Merhaba!" Diye soluyorum sekreter kıza. "Buyrun?" Diyerek kaşlarını kaldırıyor.
"B-ben Taylor Swift." Dedim heyecanla. Bana başını sallarken etrafa göz gezdirdim.
"Bay Borchetta şu anda çok meşgul ancak sizi yeğenine yönlendiriyoruz."
Başımı heyecanla salladıktan sonra odanın yerini öğrenip insanların arasından asansöre biniyorum. İnmem gereken katta durduğumuzda nefesimi tuttuğumu hissediyorum. Odaya doğru hızlı adımlar ile ilerlerken adımlarımın sesi beni tedirgin etmeye yetiyor.
Odanın önünde duruyorum.
***
Bu bir şaka mı?
Kapının önünde en ufak, ada dair hiçbir şey yazmıyorken bu odaya nasıl gireceğim?
Yalnızca beyaz, lekesiz kapı ve ben bakışıyorken, girip girmemek konusunda oldukça kararsızdım. İçeride kimin olduğunu bilmiyordum, sadece bana verilen talimatları uygulasam ve bu doğru olan olsa bile tedirgin tarafım kendini korumaya devam ediyordu.
Sonra bir ses duyuldu, tanıdık, boğuk bir ses. Nerede duysam tanırım, maalesef ki bu ses onun sesi...
"Yardımcı olabilir miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Trouble Ψ Wildest Dreams //DÜZENLENİYOR
FanfictionHer şey lisede başladı ve uzun bir zamanda da peşini bırakmadı.