Binadan çıktım. Anında arabasına yaslanmış ve biriyle konuşan ağabeyim dikkatimi çekti. Konuştuğu kişinin kim olduğunu seçemiyordum. Arkasını bana dönüktü. Yavaş adımlar kullanarak onların yanına gittim. Hızlı değildim, zihnimdeki düşünceler ağırlık yaparak ilerlememi engellemişti.
"Uhm... Ross?"
Ross ve adını bilmediğim çocuk bana döndü. Konuştuğu kişinin kumral-sarışın saçları ve mavi gözleri vardı. Benim yaşlarımda görünüyordu.
"Merhaba, ben Edgar."
Elini öne doğru uzattı. Bir ona bir de uzattığı eline baktım. Ross rahatsız olmuş olmalı ki bu bakışlarımdan, konuşma gereği duydu.
"Taylor, hadi canım. İstersen elini daha fazla havada bırakma Edgar'ın."
Gülümsedim ama bu daha çok meraklı bir gülümseme gibiydi. Meraklı gülümseme nasıl oluyor bilmiyorum. Sadece meraklıydım ve gülümsüyordum.
"Merhaba, Taylor Alison bende."
"Tanıştığıma memnun oldum Alison. Ah, Alison dememde bir sorun yok değil mi?"
"Yok, sorun değil." Uzun zamandır ellerimizin birleşik olduğunu farkettim ve ilk elini indiren taraf oldum.
"Neyse, hadi gidelim Ross."
Abim bana kınayan bakışlarını iletiyordu ve bu benim pek umrumda değildi. Sadece şuradan ayrılmak istiyordum.
Abim özür dilercesine Edgar'a baktı ve arabaya bindi. Bende onun ardından indim. Abim arabayı çalıştırır çalıştırmaz konuşmaya başladım.
"Tanrı aşkına, Ross! O kimdi?" Elbette konuya bu kadar hızlı girmeme şaşırmamıştı. Sonuçta alışkındı.
"Ah, Taylor. O mu? O benim bir arkadaşımın kuzeni. Üstelik aynı yaştasınız. Ne kadar güzel değil mi!"
"Mükemmel..."
Nesi mükemmeldi ki? Son isteyeceğim şey bir arkadaştı. Özellikle Edgar gibi Harry'e benzeyen arkadaşlar. Harry demişken, yine aklıma geldi işte! Neden burada da karşıma çıkmıştı ki? En son isteyeceğim şey onun gibi biriyle aynı yerde çalışmaktı. Durgunluğumu fark etmişlerdi. Normalde şu an heyecanla olanları anlatmam gerekirdi.
Ağlamadım ama kalbime dikenler batıyordu.
"Biliyorum TayTay. Broşürde o vardı." Ross konuşunca şaşkınca ona baktım. Ben tek kelime bile etmemiştim ama o anlamıştı işte. Başımı sallamakla yetindim. Ne diyebilirdim ki? Keşke bana söyleseydin de ben de oradan kaçsaydım mı?
Hayır, söylememesi daha iyi geliyor kulağa.
"Hadi eve gidelim."
Çok hızlı birbirimizi sevmiş, çok hızlı sevgili olmuş ve çok hızlı bitmiştik. Çok mantıksız ve hızlıydı.
Ve ben çok saftım, o beni nasıl sevebilirdi ki? Aşk yoktu, sevgi vardı. Buna inanıyordum. Benim duygular sözlüğümde sevgi ve nefret vardı; ama aşk yoktu. Artık bunu iyice bellemiştim.
Ben, saftım ve daha iki gündür tanıdığım birinin beni sevdiğine inanmıştım ve dahası bende kendimi ona alıştırmış, aşık olmuştum. Ancak o dengesizdi. Daha dün oldukça masum biri gibi görünürken, beraber yasa dışı işlere karışmış, yaşımız tutmadığı halde barlara gitmiştik.
Aradan geçen üç yıl vardı. Kim bilir ne yapmıştı. Kimin canını yakmıştı veya kimi aldatmıştı, nasıl değişmişti...O tam bir başbelasıydı ve ben çok aptaldım... Benim en büyük hatam inanmak olmuştu. Ben acı çeker ve acımı şarkılara dökerken, belki de o gününü gün etmişti. Beni hiç hatırlamamıştı belki de geçen bu süre içinde. Sadece bugün birbirimizi gördüğümüzde ben aklına gelmiştim belki de... Hayatımda hep bu belkiler vardı işte... Hepsi de Harry yüzündendi!
![](https://img.wattpad.com/cover/82556670-288-k878048.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Trouble Ψ Wildest Dreams //DÜZENLENİYOR
Fiksi PenggemarHer şey lisede başladı ve uzun bir zamanda da peşini bırakmadı.