Uyandığımda kolumdaki ince acı beni rahatsız etmişti. Serum. Hastanedeydim ve kendi durumumdan çok merak ettiğim şey babamın ne halde olduğuydu. Serumu sökmek biraz cesaret isterdi. Ve o cesareti bulabilecek belkide ilk kişi bendim.
Hızla serumu çektim ve acıyı umursamadan oda oda gezmeye başladım. Bir yandan da 'Baba!' diye bağırmayı unutmuyordum.
"Babam nerde?! Baba!"
Son hız koşuyordum ve önüme çıkan hemşireyi görmedim.
"Hey, biraz sakin ol."
Dedikten sonra kolumdaki ismim yazılı bilekliğe baktı ve devam etti.
"Baban yoğun bakımda. Midesini yıkamak zorunda kaldık ama çok kan kaybetti. Durumu şuan iyi. Meraklanacak bir şey yok. Küçük bir zehirlenme."
Dedi yalandan gülümseyerek. Kimi kandırıyordu ki bu salak karı? Küçük bir zehirlenme derken sesi titremişti.
"Babamı göreceğim." Diyerek hemşireyi ittirdim ve hızla büyük , kırmızı yazılarla 'YOĞUN BAKIM' yazan odaya girdim.
"Baba,"
Gözlerimden düşen tuzlu yaş parçalarına engel olamıyordum.
"Ölmedin tamam mı? Ölmeyeceksin."
Tamam, belki bunu derken babamdan daha çok ben ölüyordum. Ama olsun. Bu mallığı aşmadan Allah başıma iyi şeyler göndermeyecek herhalde.
"Hanımefendi ne yapıyorsunuz? Lütfen çıkın buradan!"
Diyen doktor kılıklıya öfkeyle baktım
"Seni döverim. Kes sesini."
"Hanımefendi lütfen doğru konuşun. Lütfen çıkın şuradan."
"Hinimifindi litfin diğri kinişin. Kaka doktor."
Dedim ve sinirle çıktım. Tamam biraz çocukça hareket ediyor olabilirdim ama, her neyse aması yok. Babamın yaşadıklarından dolayı kafayı yemiş olmalıydım.
Yoğun bakım odasından çıktıktan sonra sandalyede uyuya kalmış olan anneme gözüm takıldı. Uyandırmak istemedim. Yanına bir not bırakmayı tercih ettim. Annem çantasında daima kağıt kalem bulundururdu.
'Ben biraz dışarıdayım. Kafamı dağıtmam gerek. Tekrar gelirim. Bir şey olursa mesaj at.'
Bilmiyorum kafam karışık. Ciddi şekilde karışık. Babama bişey olmasını asla istemiyordum.
Hızla banyoya gittim ve yüzümü yıkadım. Kafamı kaldırıp aynada biraz kendimi süzdüm.
Çökmüştüm, Tanrım.
"Eee, bari. Nasıl gidiyor."
Kalın bir erkek sesi, kızlar tuvaletinde olmasıyla beni yeterince korkutmuştu.
"Asel."
Sessizce fısıldadım.
"Buyur tatlım, benim."
Yine o şeytani gülüş. Bozuntuya vermemem gerekiyordu. Gülümsedim.
"Burası kızlar tuvaleti."
Düşünür gibi oldu. İşte böyle Asel salağı.
"Üzgünüm. Ama bu hastane benim"
Kıpkırmızı kesildiği hissettim. İşte şimdi yandık!
Üstüme doğru yürürken ciddi anlamda korkuyordum. Ne yapacaktı bana?
"Sana, görüşeceğimizi söylemiştim. Ben sözlerimi tutarım, küçük kız."