Kalbiniz paramparça,aklınız toparlanması güç;bir ev gibi dağınık.Hayatlarınız sanki kıyamet gününü simgeleyen yaşantılar içeriyor.Belki birgün ölürüm demek yerine bunu hergün denemeyi tercih ediyorsunuz.
Bölünmezdi hiç uykum en geç onda yatardım,böyle gelip geçmesi meğerse hep bana zararmış.Günler geçtikçe,her günün aynı olduğu sabahlara uyandıkça;acılarımdan dahi soğur oldum.
Şimdi bunu okuyanlar bu aptal kız acılarını seviyormuydu da soğudu diyecekler;aynen öyle ben acılarımı kendimden daha çok severdim,çünkü beni acılarım yönlendirirdi.
Gelgelelim yanlızlığımın kompozisyonuna;çok kalabalık laflar,çok kalabalık objeler barındırıyor içinde.
Fakat objelerin en ortasında duran ben oluyorum genellikle,hiç yerimide bozmuyorum.hangi açıdan bakılırsa bakılsın;büyük olan kendini büyük gösteren objeler hep kapatıyor beni.Hiç bozuntuya vermiyorum.
Aslında hoşumada gidiyor çünkü ben tam ortadayım beni bulacak olan o kişi,beni görebilmek için kompozisyona her açıdan bakacak.beni bulduğunda ise;herkesten farklı bir kompozisyon çıkaracak ortaya.Kendimi insanlara göstermeyi değil,insanların bana kendilerini göstermelerini seviyorum diyelim.Bir nebze gönül şeridime girenlerin gecemi hayırlı kılması kaçınılmaz olacak bu durumda.Aydınlık olsa dahi göremiyorum güneşi,benden büyükler yararlanıyor genellikle.
Sadece olduğum yerde kalmayı yeğliyorum. Bazen bir nebze görmek istiyorum aydınlığı ama zamanı var biliyorum,güzel günler göreceğimi,güzel sabahlar göreceğimi biliyorum.Güneşin bizi terk ettiği zaman,etraf bembeyazken;içini ısıtacağım bir el,içimi ısıtacak bir omuz;biliyorum gelecek.Şunuda unutmamalıyız;bir ağacın yapraklarının dökümlesinin acısını ağaçtan çıkarmamalıyız!Yağmur ne kadar acımasız yağarsa,güneş ne kadar umursamazca ışınığını yayarsa,rüzgar ne kadar sert eserse;o kadar yıpranır bir ağaç ve yapraklarını çıkarsada,döküleceğini bildiğinden hüzünlüdür biraz.
Yanlız yapraklarını döksede mükemmeldir. Çırılçırplak savunmasız olsada,dimdiktir.
Tıpkı bizler gibi; ne kadar gözyaşı döksekte ayaktayız ya,işte tam öyle.Yazdıkça yazası geliyor yazarın,acı çektikçe çekesi gelirmi insanın? bu kadar acıya bağımlıyken,söyleyin bakalım;mutluluğu istermiyim ben okurlarım?Acının içimizdeki yeri çok ayrı değil mi? İnsanlara verdiğimiz sevgi,aldığımız değer;acımızın yanında yok olup gidiyor neredeyse.Neden bu küskünlük,neden bu çile,neden bunları yaşamanın isteği?
Neden insan acıtır kendi canını,neden koyar önüne ısıtıp ısıtıp acılarını,nasıl bile bile yapar kenine bunu,nasıl dayanır? Hadi dayandı diyelim nasıl çıkarır acısını bir başkasından?
Yada bu soru şöyle olmalıydı;Neden insanlar kendi canlarını acıtmak için tepinir dururlar?? Çokça soru var.
Gelelim ayrılığa.Ah nasılda yakar canları,nasıl titretir bedenlerimizi,nasılda soluksuz bırakır bizleri;gelemeyiz kendimize.Faça atarız amma velakin asla görünür yerde olmaz,insanlara gösteremeyiz anlarlar diyede korkarız ayrıca.Bu nedenle façayı ruhumuza atarız kalbimize atarız kan kusarız ama soranlara aptalca bir gülümsemeyle;
-Nasılsın?
+Bugün çok iyiyim ya..
-Neden ki,ne oldu??
-Bilmiyorum çok iyi hissediyorum.(sanki ölümüm çok yakınmış gibi hissediyorum)
Biz ki; gecelerimizi sabahlarımıza katarak umut dolu ne fidanlar veririz etrafımızdakilere.Sırf onlar mutlu olsun diye hiçe sayarız kendimizi.Bir ölüden umut beklerler de hiç anlamazlar ya en çok da o yaralar insanı.Bizdeki salaklık anlatamayız ki kimselere,bilemezler neler yaşadığımız bilemezler hangi prangalar üzerinde yol aldığımızı.Çok cesuruz,çoktan biraz çok sanki.Benim derdim yok diye mırıldandığını duyar oldum.burada ikimiz varız.Saklama dök gözyaşlarını sayfalarıma benim adımı anarak bana ağla hatta omuzum varmışçasına koy kafanı kitaba.Kahve yaparsan bana da yap ama unutma..Seni kimse dinlemediği zamanlarda ben varım korma,ben sağlamım halendaha.İnan bana.Kendi üzüntülerinin yok olduğuna ne kadar inanıyorsan o kadar inan bana.Ama aramızda kalsın bende dik durmak için yakında kolumun altına iki tane çubuk çakmayı düşünüyorum.Gülme ciddiyim.
Mutluluk ne zaman gelse bana,her zaman ilgilendiğim;arkasından gelecek olan hüzündü.
bir kahkaha atardım,sonra hemen içimi hüzün kaplardı,tereddüt,korku...
Çünkü biliyordum,geç kalmadan çalacak kapımı.Biz mutlu olmaktan dahi korkan insanlarız.Sonra;'vay efendim sen karamsarsın'a geliyor durum,bu çok üzücü.Yani anlatamıyorsun yani şuram acıyor,binbir felaketten geldim ve halendaha o yolda yürüyorum,çıkamıyorum,silah kafamda dayalı gibi hissediyorum kendimi.Sanki çıksam bu yoldan;gözlerimi kapatacak ve bir daha açamayacağım gibi hissediyorum.İnanın bu o kadar zorlu bir yaşama şartı ki..bazen böyle yazarken tıkanıyor nefesim,aslında konuşmaktan değil,hatırlamaktan oluyor bu.Yazıkça hatırlıyorum,akmıyor gözümden yaş,tıkanıyor her şey;aklıma gelenler;'acaba olur mu bu?olmasın lütfen'dediğim bir çok acının içinde buldum kendimi.Nasıl anlatılıyor ki şimdi bu? bilmiyorum.Şey gibi;ölümü bekliyorsun ama gelmesini istemezken;önünden film şeridi gibi geçiyor hayatın,bir bakkıyorsun;mezarda,mezarın içindesin ama ölmemişsin,Yani kimse görmüyorki öldüğünü,illa o lanet olası gözlerini kapatman gerekiyor.
İnsanların ölümden tek anladığı bu.
Yolda yürüyorsun,bacakların senin değil,etrafında insanlar kahkaha atıyor;onlara tiksinerek bakıyorsun.Sonra yanından biri;omzuna sertçe vurarak geçiyor,'sen ne yaptığını sanıyorsun'diyemiyorsun.insanlarla göz teması kurmaktan kaçınıyor'sun,kulağındaki müzik hayatı durdurmuş gibi oluyor;neredesin bilmiyorsun.Sadece yürüyorsun;rüzgar dağıtıyor saçlarını,sen etraftaki insanları izliyorsun;'bunu nasıl yapıyorlar,bu kadar mutlu olmak nasıl bir şey?' diye tonlarca düşünce geçiyor aklından.Birisi senin montunun ucunu çekene kadar böyle oluyor.Sonra çıkartıyorsun kulaklığı;üstü başı kirden gözükmeyen,bu soğukta kısa kol giymiş ve o güzel,küçüçük koluna taktığı poşeti görüyorsun.Yüzünde hafif bir tebessüm,uzatıyor sana o mendili;ona dönüp 'ben ağlayamıyorum biliyormusun?' diyemiyorsun.Çünkü o mendilleri satıp,parasını götürmesi gereken birilerinin olduğunu biliyorsun ve o sana sadece bakıyor''abla alırmısın bir tane'' diyor,anlamlı bakarak.sanki almazssan üzülecek,ağlayacak gibi.birde o kadar kibarki,biz insanlar gibi değil.'ne kadar bu mendil?' sorusuna;'ne kadar verirsen abla' diyor.Bu kadar güzel yüreklerin
kıymeti bilinmiyor,fakat insanoğlu;eski değerlere sahip çıktığı için kendiyle övünüyor.
Ulan vicdan yoksulları,bu çocukla beraber,benim içimdeki çocukda;gülüp eğlenmek yerine,mendil satıyor,araba camları temizliyor.Paradan değil ulan değil! Gram sevgi verirler diyebekliyor.O da aynı cevabı veriyor insanlara;'alır mısın bir tane'
'ne kadar'
'ne kadar verirsen'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKÂNSIZI
ChickLitUmutsuzlaşmak,ölümle aynıdır. Etrafınızdaki sesler sadece sizi boğmaya başladığında ve artık yaranıza tuzu kendi ellerinizle bastığınızda yaranızı sevmeye başlıyorsunuz. Yaranın ve acının bin ton farklı evrelerinden geçip her gece intihara meyilli,h...