Sorular...

60 11 7
                                    

Merakıma yenik düştüm yine.. Herkesin aklında aslında aynı sorular vardı... Ancak kendisine bile sormaktan çekindiği içini kemiren kuşkular... Ölüm... Öldükten sonra hayat var mıydı? Yoksa.. Herkes çürüyüp gidiyor muydu?

Muğla 'nın Kavaklıdere ilçesinde Hyllarina Antik Kenti arasında dolaşıyordum. Evimiz buraya çok yakın. O güne kadar hiç farketmediğim seyleri düşünüyorum...
Bir an yüzyıllar öncesinde burada yaşayan insanların taşları yosun tutmuş, anfi tiyatrosunda dolaştıklarını gördüm.. Hani şu filimlerde taç şeklinde örülmüş çiçekler vardır ya... Kadinlar başlarını bu taçlarla süslemiş,öylece dolaşıyorlar.... Kimileri de çocuklarıyla gelmiş... Aslanlı döğüş şovunu izleyecekler...

Çatlamış basamaklardan yukarı yürümeye başladım. Sarı lüle saçlı bir kızın koşarken bağcıklı çarığı çıkıyor... Tam düşecekken elimle önünü kapatmaya çalışıyorum...Birden zaman donuverdi...Düşen kız bir duman bulutu olup ellerimin arasında kaybolunca zamanlar ötesinden şimşek çakar gibi bir parıltıyla gözümü açtım...

Kendime geldiğimde derin derin nefes alıyordum.. Kendimi Yunan tarihinin derinliklerinde bulmak yeni bir neşe,yeni bir amaç, yeni bir heyecan katmıştı benliğime...
###

Saat çok gec olmuş... Hava kararmadan eve dönmeliyim...

Her sabah buraya gelmeliyim. Ölülerle bir bağlantı kurabilirim diye düşünmeye başladım... Belki de annemin ayıp günah dediği ölüm ve ötesiyle ilgili sordurmadığı sorularımın cevabı bu taş binaların arasındadır... Bu düşünce herzaman beni hecanlandırırdı. Ölümden hiç korkmadım zaten.. Sadece bilinmeyenlere ulaşma hırsıydı bendeki...

Eve döner dönmez babamdan yüklü miktarda para istedim. Annem çok kitap okumama kızardı.. Delireceğimi zannederdi herhalde...Babam soru sormadan parayı çıkarıp verdi.. Halimiz vaktimiz yerindeydi şükür.. Ben de onun gibi doktor olacaktım... Sahilden uzak tarih kokan bu kasabada araştırmacı kişiliğim annemi korkutur babamı gururlandırırdı... Annemi Adile Naşit'e benzetirdim. Fiziksel görünüşü tıpatıp uyuyordu... Kızmasına fırsat vermeden koşarak yatağıma gömüldüm... Annem ;'Aman kızım koşma, ayyy beyy bu kız benim yüreğime indirecek birgün' diye söylendi ama babam annemi duymadı bile... Bu evde kime sözüm geçiyor ki diye mırıldanarak, beline bağladığı mutfak önlüğüne elini sildi ve mutfağa doğru gitti...

Daha sabahın erken saatlerinde Arkadaşım komşu kızı Zeliş'le birlikte belediye dolmuşuyla Kavaklıdere'ye indik ve kırtasiyenin yolunu tuttuk..
Aklınıza gelebilecek her türlü yayından ölümle ilgili kitaplar aldık. Bunlardan en çok ilgimi çeken Haşir Risalesiydi.. Babam okadar çok para vermişti ki koca bir valiz dolusu kitap aldıktan sonra bile hala paramız vardı.. Zeliş benden başka kankası olmadığından beni pek anlamasa da ben mutlu olunca,benim için çok sevinirdi.

Bir kafede oturduk ve kalan parayla dondurma aldık, Zeliş'le kıkır kıkır gülüşerek dondurmadan bıyık yaptık. Bu arada 'Sence dondurma kaç derecede dondurma olur?Az donarsa soğuk puding olur, çok donarsa buzlu dondurma olur' dedim. 'Pembe bıyıklı Çilem!!' diyerek gülmeye devam etti.. Beni hiç anlamıyordu. Ama ben de esprilerime gülen tek kankimden vazgeçemezdim... Ben de güldüm. Hernekadar içimdeki boşluğu dolduramayacaksa da onun yanında zaman hızlı geçiyordu.. Ayrıca ortak yönümüz de çoktu... O da ben de 4 kardeşin en büyüğüydük ve aynı yaştaydık. Ben kova o da balık burcuydu...

Bu yıl 4. Sınıf olacaktık ikimiz de.. Büyüyünceki hayallerimiz bile aynıydı. Ortaokulu Torbalı'ya 150 km uzakta Kavaklıdere'ye bağlı Menteşe Ortaokulunda okuyacaktık.. Bunun için de çook çalışmamız gerekiyordu... Bu arada eve de yetişmeliydik. Zelişin babası geç gelirsek bacaklarımızı kıracaktı!

'Hadi gidelim! Bak servis kalkıyor!'dedi Zeliş.. Kitaplar yaşımıza ve boyumuza göre çok ağırdı.. Şöförün bizi görebilmesi için elimizi sallaya sallaya koşmaya başladık.

Bir korna sesi duydum: 'Düüüt, düüüt!!.....'

Sonrası büyük bir sessizlik...

Gözümü ilçe hastanesinde açtım... Yan taraftaki sedyede babam ve bazan beraber takıldığı hastaneden tavla arkadaşları vardı.. Sırtları bana dönüktü...Benim gibi uzun kızıl saçlı Zeliş'in etrafında toplanmışlar... Saçları dağınık ve bir kısmı sedyeden sarkmış...Sedyeden yere düşen kan damlalarını görebiliyorum... Galiba ölmüştü...

Benim yanımda sadece annem.. Ortadan düğümlediği eşarbın fiyonguyla ağzını kapatmış, başını öne eğmişti. İnce initli şeklindeki sesinden ağladığını anlayabiliyordum..

Sonra tekrar büyük bir sessizlik.. Gerisini hatırlamıyorum...

....

ÇİLEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin