ISSIZ ORMAN

34 8 3
                                    

       Karanlık gece mavisi dumanlar arasında, içimde yalnızlığın boşluğu ile bilinmeyen sonsuzluğa doğru yürüyor gibiyim... Bir ses duyuyorum.. Yankılandıkça uzaklaşan bir ses; '' Maviş Ablaaaa!...'' Sese doğru yaklaştıkça ses benden uzaklaşmaya başlıyor. Adımlarımı hızlandırdım ve koşmaya başladım ama yine de sese yetişemiyorum... Bu arada sesler çığlığa dönüşüyor ve hepsi de çocuk sesi... Ağlıyorlar... Ben de ağlamaya başladım... Koşarken gözyaşlarım yanaklarımdan havaya doğru hızlıca karışmaya başlıyor.. Yanaklarımdan akan yaşlar aynı zamanda saçlarımı ıslatıyor... Silüet halinde eller var, elimi uzatıyorum koşarken belki bir yardımım dokunur diye ama ulaşamıyorum.. '' Bizi bırakma Maviş Ablaaa!!...

Hayııırrr!!!

Çilem Çilem!! diye yankılanan sesler arasında deprem oldu. Yer yarıldı, aşağıya baktım yerin dibindeki mağma tabakasını görebiliyorum.. Çocukları kurtarayım derken ayağım mıcırların arasında kayıverdi ve aşağıya doğru düşmeye başladım.  Düştükçe etraf aydınlandı, ve berrak bir suya dönüşüverdi. Bedenim su kabarcıklarının arasında suyun dibine doğru batan gemi gibi kaymaya başlarken ter içinde uyandım...

''Çilem ne ağır uykun varmış.. Omuzundan dürttük de hala uyanamadın be Çilem'' dedi arkadaşlar.

'' Vardık mı''

''ooo, herkes odalarına geçti bile.. Puhaa'' diye gülüşerek servis otobüsünden indiler.. Hisarönü benim doğduğum yere uzak olsa da çocukken bikeresinde buralara gelmiştik.. otobüste tek ben kaldım. Yavaşça oturduğum koltuğun üst katındaki minik valizimi alarak aşağı indim. Güzelce elimi her iki yana açarak gerildim. Ağzımı gere gere açarak esnedikten sonra valizin uzun kolunu çıkarıp resepsiyona yürüdüm. Odanın anahtarını alıp anlamadığım saçma otel adetlerinden biri olan bir otel çalışanıyla odama çıktım. Cebine biraz bozukluk sıkıştırıp kapıyı kapattım. Otobüste çok uyuduğum için uyumak istemedim. Konferans da akşam olacaktı zaten. Bi taksiye atlayıp şehri mi dolaşsam acaba diye düşünerek dinlenme salonuna indim, açık büfeden atıştırmalık bişeyler alıp cam kenarında bir masaya oturdum. Masadaki gazeteleri okurken Arif'in sesini işittim. Dergiyi masaya bırakıp sohbet etmeye başladık;

'' Napıyon kaçak seni anlamak mümkün değil Çilem, bir varsın bir yoksun''

'' Arife tarif gerekmez''

''Naptın hazır mısın? Bu projeyi dünya konuşacak valla Çİlem 40 adamın yapamadığı bir şeyi başardın, hem de 3 çocuk annesi iken...''

''Sen olmasaydın, senin desteğin olmasaydı zaten başaramazdım, can dostum''

'' Bulduğun molekül pediatrik onkoloji dalında çığır açacak. Bir sürü kendini beğenmiş bilim adamlarına kabul ettirirsen, hemen ilaca dönüştürme deneyleri başlar belki. Kök hücre nakli tarih olacak. Kim bilir belki de Nobel Ödülü alırız...Belki de erişkin insanlarda, farklı kanser türlerinde de işe yarayacak..''

'' Bu anlattıklarının hayata geçmesi 50 yıl sürer. Hele de bizim ülkede.. Belki yut dışı hayallerim gerçek olsaydı'' ... Kelimeler boğazımda düğümlendi... Ayhan aklıma geldi... Ayhan... Hayatımın hatası Ayhan...Bana, bilime, bize neler yaptın sen böyle? Böyle mi olacaktı Ayhan.. Elimden tutman gerekirdi. Beni desteklemen gerekirdi. Sadece 6 ay kadar eğitim alacaktım. Bana neden cahilmişim gibi davranıp ezmeye çalıştın?Bilmişlik tasladım mı hiç sana? Hüzünlenince ağlamamak için camdan uzaklara baktım, hafif de yan döndüm, Arif'in beni ağlarken görmesini istemiyordum çünkü..

'' Çilem..''

Arif başıma gelenlerin hepsini iyi bilirdi. Çünkü ondan başka kimsem kalmamıştı şu yalan dünyada.. O yüzden giriş yapmadan pat diye konuşurdum ben...

'' Biliyor musun Arif, hayatta aptal kadın asla yoktur. Susan kadın, seyreden kadın, ah eden kadın vardır. bi de öyle kadınlar vardır ki intikam için herşeyi mübah sayar.. Bazı kadınlar da Allah'a havale eder. Bazı kadınlar da başına gelenlerden memnundur, ve daha fazlasını ister, ama hiçbiri aptal değildir..''

''Çilem... Sana baktıkça dünyadaki dengesizliği iyice anlayamaz oluyorum. Deliye akıllı akıllıya deli nasip mi yani? Bir kere de akille akil evlensin yahu?''

Nasıl baktıysam Arif'e bir anda rengi benzi atıverdi....

( Şimdilik mola.. Tam ilham geliyor, çocuklar başlıyor mızmızlanmaya.. devamı sonra artık..)

Tekrar uzaklara daldım.... masmavi gökyüzü gökyüzü ile denizin birleştiği Ufuk çizgisinde hafif Güneş parıltıları de yansımış kıyıya kadar geliyordu ve kıyıya vuran ufak sakin deniz sesi vardı.. Ben bunları düşünürken aslında gözlerimi Arif'ten kaçırmıştım.. Yargılayıcı olmak istememiştim..

Arif'in içimde duyduğum boşluğu ve arayışı hissettiğini ve bana yardım edemediği için içinin ne kadar kan ağladığını iyi biliyordum ama elden ne gelir?.... Kader ağlarını örmüştü bikere... Can dostumun acı çekmesi içimdeki üzüntümü bir kat daha arttırıyordu..

Bu derin düşüncelerden kurtulmak için 'Ben biraz sahilde yürümek istiyorum'dedim. Arif te ben de geliyorum gibisinden başını sallayıp ayağa kalktı ve birlikte kalabalığın içinde sazlıkların arasında yürüyerek sahilin ucuna vardık ve biraz dolaştık.. Bir süre hiç konuşmadık...
Daha sonra Arif'in kafamı dağıtmak için sorduğu sorular doğrultusunda  akşamki toplantının içeriğinden, yaptığımız deneylerinden sonuçlarının doğruluğundan filan konuştuk.. Konferansta ilk Arif'in konuşmasını istedim o da kabul etti.. Konferans muhabbeti beni de heyecanlandırmıştı... Sıkıntılarımdan bir nebze olsun uzaklaştırmıştı
..
Acaba evliliğinde mutsuz olanlar böyle Filozof mu kesiliyordu?...Bunları düşünürken içimden gülümseyişim Arif'in hoşuna gitmiş olmalı ki  o da kahkaha attı..

Derken akşam oldu ve konferans başladı....önce Arif konuştu... Sonra beraber proje yürüttüğümüz bir kaç Asistan arkadaşımız söz hakkı istedi ve onlar konuştular...Bulduğumuz molekül bütün davetli bilim adamlarını hayrete düşürmüştü... Bu bilim alanında bir devrim demekti... Tabiiki aynı zamanda  birçok itiraz sesi yükseldi.... Zaten bu bilgileri yeniliklere kapalı,kafa yapıları yaşlı, kokuşmuş insanlara kabul ettirmenin zor olacağını baştan biliyorduk... Her türlü tepkiye hazırdık.. O yüzden bulduğumuz Molekülün faydalarının çeyreğini bile anlatmadık konuklara... Sadece deney aşamasında izin istemek için bir onay almaktan ibaretti bu konferans...Ve sıra bana gelmişti ...kalktım.. elimdeki sunum dosyasını açtım ve bilgisayardaki yansımalardan molekülü bir de benim ağzımdan dinlediler... o sırada Arif bir kahve ister misin diye fısıldadı kulağıma... Evet manasında başımı salladım ve kürsüden ayrıldı perdenin arkasına geçti... Konuşman bittiğinde Alkışlar havada uçuşuyordu .... Herkes ayağa kalkmıştı ....O kadar mutluydum ki anlatamam... Evet... Evet... Beni beğenmişlerdi...
 
Sonra konfetiler patladı.... Bu planda yoktu...Bir an Ürktüm... Bir de baktım ki Ayhan konfeti konseptini yapmış ve o da beni ayakta alkışlıyor, bir yandan da tuttuğu 2-3 adama hadi hadi manasında el hareketleri yapıyor... 

   Mutluluktan sersemleşmeye başladım galiba....Yolda otobüs içinde gördüğün rüyayı ayakta görür gibi yeniden yaşamaya başladım...  Bu daha gerçek ve o rüyanın yarım kalan devamı, veya dipnotu gibiydi... Issız bir ormanın içine doğru açılan  masmavi bir duman oldu heryer.... Konferans salonunda ayakta alkışlayan insanlar silüet halini almaya başladı ve gitgide buğulanıp belirsizleşmeye başladılar...Alkış sesleri gitgide uzaklaşmaya başladı... Karnımda bir boşluk hissi oluştu. Ayaklarım kaygan bir zemine basar gibi hissizleşerek ayakta durmakta zorlanmaya başladım ve mavi dumanlı kapıya doğru sürüklendim...

( Evet.. bu bölüm de bu kadar şimdilik)

......

ÇİLEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin