14.Bölüm

2.7K 157 19
                                    

Hadi bonus olsun 😍

Arabadan inip ilk kez geldiğim, belki de çok önceden gelmem gereken Busan şehrine baktım. Tüm şehir ayaklarımın altındaydı. Şehrin ışıkları aydınlatıyordu etrafı.

Önümde ki korkuluklara yaklaşıp harika manzarayı izledim.

Üç aydır böylesine güzel bir yer görmemiştim.

"Beğendin mi?" dedi varlığını unuttuğum patronum. Tamam, belki beni emrivaki yaparak buraya getirdiği için ona kızmış olabilirdim. Ama bu kısa sürmüştü. Çünkü burası gerçekten harika bir yerdi ve ben bundan mahrum kalmak istemiyordum.

"Harika," dedim hayranlıkla. Gülümsedi. Gözleri şehiri turladı.

"Uzun süredir gelmiyordum," gözleri gözlerimle buluştu.

Bedenimi ona çevirdim,"Neden?"

"Bilirsin,işler." gözlerinin farklı şeyler anlatmaya çalıştığına yemin edebilirdim. Üstelemedim. Anlatmak istediği bir şey olsaydı anlatırdı.

Merakımı bastırıp gülümsedim.

"Şimdi neden geldin?"

Bir süre bekledi. Bir şeyler düşünüyor gibiydi.

Sonunda, "görmen gerektiğini düşündüm. Ve yarın önemli bir toplantım var. Asistanım olarak yanımda olman gerekiyordu." Yüzümde ki gülümsemem silinse de bozuntuya vermedim.

Önüme dönerek harika manzaranın tadını çıkardım. Rüzgar hafif hafif esiyordu. Yüzüme düşen bir kaç tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

Young Ho arkama geçti. Ona döneceğim sırada buna engel oldu. Kollarıma dokunan soğuk elleri titrememe sebep olmuştu.

Yutkundum.

Uzun süredir bana bu kadar yakın değildi. Tek bir dokunuşu körelttiğim tüm duygularımı harekete geçirmişti. Sakin olmaya çalıştım. Onun gibi sakin olmak istedim.

Titreyen ellerimi birleştirip gözlerimi kapattım. Parfümünün kokusu doldu burnuma. Kollarımda ki elleri yavaşça boynuma yerleşti.

Dağınık olan ve uçuşan saçlarımı topladı avuçlarında.

"En çok," duraksadı. Dudaklarını saçlarımda hissettim kısa süre. "En çok saçlarını seviyorum,"

Saçlarımda dolaşan ellerinin verdiği heyecanı bilmiyordu. Nasıl hissettiğimi, canımın nasıl yandığını bilmiyordu. Kalbimin parçalara ayrıldığından haberi bile yoktu.

"Yapma," dedim güçlükle. Dilim düğümlenmişti. Sanki tüm harfleri unutmuş, konuşmayı bilmiyormuş gibiydim.

"Senden uzak durmalıyım değil mi?" Yutkundum. Benden uzak kalması canımı yakıyordu. Etrafımda olması gerekiyordu. Her zaman beni koruması, sevmesi gerekiyordu.

Ama onun bir sevgilisi, nişanlısı vardı.

İçimde hâlâ var olmaya devam eden duyguları yenmem gerekiyordu.

Hızla geri çekilip ona döndüm. Elleri iki yanına düştü. Gözlerin de mutsuzluğu görebiliyordum. Neden üzgündü? O gitmişti. O, beni bırakıp gitmişti. Hemde bir anda hiçbir şey söylemeden.

"Evet, benden uzak durmalısınız."

"Yapamıyorum," zorlukla gülümsemeye çalıştı. "Ne tuhaf ilk defa böyle hissediyorum."

Derin nefes aldım, "nasıl?"

Bir kaç adım geri gidip gökyüzüne baktı. Kendine gelmeye çalışıyor gibiydi. Ellerini cebine koydu. İyi görünmüyordu.

"Anlamıyorsun," bir şeyler söylemeye çalışıyor gibiydi. Gözleri benimle buluştu. Dakikalar içinde nasıl bu kadar kötü olmuştu. Bakışlarında ki kırgınlık kalbimi delip geçiyordu.

"Bu yanlış. Burada olmamız ve bunları konuşmamız çok yanlış," gözlerimde birikmeye hazırlanan gözyaşlarımı geri yollamaya çalıştım. Onu böyle görmek istemiyordum.

Berbat görünüyordu. Sarılmak istiyordum. Üzüntüsünü ona sarılarak gidermek istiyordum.

"Nefes alamıyorum Meva. Bana bir yol göster."

●Güney Kore'de Bir Türk ❄ LMHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin