Bölüm 4-Kimim ben?

433 155 17
                                    

Arama başarısız oldu. Hatlar yok. Ailem yaşıyor mu bir fikrim yok. Sanırım bu dünyada yalnız başıma kalmıştım. Yağmura haykırırcasına ağlamaya başlamıştım. Durup kendi kendime konuşmaya başladım. Ulan Ceyhun ne oldu sana ? Kimsin sen ? Ne zorluklarla karşılaştın. Yarım yamalak tamamladığın bir eğitim hayatından sonra ailen seni ne zorluklarla okumaya gönderdi. 19 yaşında geldin ve şimdi haline baksana saçın sakalın birbirine karışmış 27 yaşına gelmişsin. Bu hayatta neyi becerebildin ? Neyi tamamlayabildin ? Neyi başarabildin ? Hadi soruyorum sana, bu boktan dünyayı nasıl düzeltmeyi düşünüyorsun ? Kim bilir ailem beni ne kadar merak etmişti, benden haber alabilmek için uğraşmıştı ve, ve devamını getirmek istemiyorum. Kimsenin bu dünyadan nasıl ne şekilde gittiklerini öğrenmek istemiyorum. Değer verdiğim kişilerin aklımın bir köşesinde kıpırdamadan durmasını istiyorum. Çünkü her kıpırdamalarında acı yaratacaklarını biliyorum. Derin bir nefes aldıktan sonra elimin tersiyle burnumu sildim ve marketin içine girdim. İlerlere gidemiyordum giriş kapısından ve yukardaki havalandırmadan gelen ışık ilerlerde kesiliyordu ve hava zaten oldukça kapalıydı. Fener bulmam gerekiyordu. Teknoloji mağazına tekrar girdim ve sağı solu kurcalamaya başladım. Fazla net bir şey gözükmüyordu. Sadece kapı girişi iyiydi. Birden aklıma geldi ve telefonumu çıkartıp flaşını açtım. Büyük bir çok ledli fener buldum sanırım üzerinde 30 taneden fazla led vardı ve şarjıda doluydu. Açtığımda kör oldum sandım. Çıkıp bir market arabası aldım ve feneri market arabasının bebek koltuğuna oturttum. Marketin içine girdiğimde pis ve yoğun bir koku vardı. Neyse ben işime yarayacak eşyaları toplamaya başlamıştım. Neredeyse bir market arabası bal doldurdum. Nasıl olsa son kullanma tarihi gibi bir problemi yok. Aynı şekilde yulafta doldurdum. Artık balla karıştırıp bir süre bu yemek işine çözüm bulana dek ve ya burdan gitmenin çözümünü bulana dek idare ederdi beni. Birde son kullanma tarihi geçmeyen bir şey daha vardı sanki. Bir şişede viski ayırayım kendime. Her ne kadar içmesemde dursun belki lazım olur. En değerlisi bu sanırım. 7200tl olduğuna göre diyip sırıttım. Şişeye bak elmas sanki. Yağmur dinmiş gibi ses gelmiyor. Giysi bölümünden bir mont alayım kendime kış gelmeye başlamış dedim ve giysi reyonuna geldiğimde gözlerim açıldı. Şaşkınlık ve hayretle bakakaldım. Yerde kurumuş kan vardı ve kötü koku buradan geliyormuş. Hemen apar topar market arabasını aldım ve koşarak uzaklaştım. Soluk soluğa kalmıştım. Durup ellerimi dizlerimin üstüne koyup eğildim ve soluklanmaya başladım. Burası benim için tehlike arz etmeye başladı. Burdan hemen gitmeliydim. Peki ya nasıl olacak ? Gemi kullanamam. Uçak hayatta kullanamam. Tekne beni ne kadar götürebilir ki ? Hem onuda kullanmayı beceremem. Yüzerek mi geçsem? Uzun süredir uykuda olmak beynime yaramamış belli. Doğru düzgün düşünmeyi bile beceremiyorum. Dur en azından aklıma mantıklı bir şey geldi. Bu böyle olmayacak kendime en azından bir araba bulmam gerek. Çözüm üretebilmem için en azından hızlı hareket etmemi sağlar. Ne yapsam ? Ne yapsam ? Cadde üzerinde yürürken etrafımdaki arabalara baktım ancak hiç birinin üstünde anahtar yoktu. Durdum ve düşünmeye başladım. Nerden bulabilirdim ? Tabii ya. Galeri. Market arabasını olduğu yerde bırakıp geri istikamette marketin ilerisinde olan galeriye doğru yola koyuldum. Geldiğimde içerisi cennet gibiydi. Mercedes mi ? BMW mi ?Audi mi ? Peki ya mini ? İster üstü açılsın ister tank gibi olsun. Hepsinin üzerinde anahtarları duruyordu. Ama şu köşede duran Mustang beni al diye bağırıyordu sanki. Simsiyah cabrio. Yanına gittim ancak anahtarları üstünde değildi. Sanırım değerleri baya yüksek olan araçların anahtarları gizli bir yerde saklanıyordu. Galeri içinde gezerken galiba patronun odasını buldum. Filmlerde dizilerde olan patron odaları gibi karşıda bir alkol dolabı deri koltuklar büyük bir akvaryum ve içinde kapkara bir su. Ancak bunun içindeki balıklar bile yok piyasada. Odada gezmeye devam ettim ve birazda olsa hayatımın bir kaç saniyesinde patronculuk oynamak istedim. Deri koltuğa oturdum ayaklarımı masanın üzerine uzatarak üstüste attım karşımdaki devasa pencereye bakarak yine kendi kendime konuşmaya başladım. Sattığımız 10 Ferrari'nin parası yatırıldı mı? Peki ya Nissan Gt-R ? Peki ya Lamborghiniler gelmedi mi daha? Ne biçim iş yapıyorsunuz siz ? Beni delirtmekten başka ne işe yarıyorsunuz? Ben size bunun için mi bakıyorum? Kalktım ve arkamdaki deri panoya yumruk attım. Dönüp hepinizi öldürecem diyerek çekmeceyi açtım ve büyük bir şaşkınlıkla silahı elime aldım. Gerçekten çekmeceden silah çıkmıştı. İlk defa elime bir silah almıştım. Bu kadar ağır olduğunu hiç sanmıyordum. Bunun nasıl kullanılcağını ise hiç bilmiyordum ama o kanı gördükten sonra lazım olacağını düşünerek yanıma aldım. Anahtar için çekmeceleri kurcalamaya devam ettim ancak anahtara dair bir şeye rastlamadım. Kapıya doğru yöneldim ve tam çıkacaktım ki gözüm bir şeye takıldı. Kafamı sağa çevirdim ve gözlerimi kısarak duvara doğru baktım. Vurduğum deri pano ileri doğru gitmişti. Panoya yaklaştım ve bunun bir pencere olduğunu anladım. Çok zekiceydi. Panoyu biraz daha ittirdim. İçerisi karanlıktı bir şey gözükmüyordu ve bir akıllılık edip feneri market arabasında bırakmıştım. Kafama tüküreyim. İş yine telefona düştü. Şarjımın %20 kaldı uyarısını kapadıktan sonra ışığı açtım. Şarjımın bitmesi bir şey ifade etmiyordu. Kimseyi arıyamıyordum ve kimsede beni aramıyordu. Hem zaten bir iki kere daha şarj edecek kadar depomda elektrik vardı. Işığı pencereye tuttum ve gördüğüm kapı kolunu çevirdim meğerse pencere olduğunu sandığım boşluk bir kapıymış. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Karşımda büyük bir dolap vardı. Kapağını açtım ve ışığı içine tuttuğumda evet diye sessizce bağırdım. Anahtarların hepsi buradaydı. Nerede bu kara çocuğun anahtarı ? Evet buldum. Hadi gidip biraz gazlayalım. Dur bir dakika. Bune be? Arkamı döndüğümde masanın üzerindeki deste deste paraları gördüğümde gözüm dönmüştü. Ancak bu paraların artık hiç bir değeri kalmamıştı. Pablo gibi bende üşüdüğümde ısınmak için paraları yakabilirdim. Hem zaten bu ara borsada durgun. Dolar ve euro 0.00 civarlarında seyrediyormuş. Yatırım yapmak ne kadar mantıklı olabilir bilemiyorum. Çok hoş. Odadan çıkıp yeni arabamın yanına geldim. Kaputun üzerini biraz elime sildim. Hayatımda ilk defa böyle lüks bir araca biniyordum. Bindim ve çalıştırdım. Mükemmel bir sesi vardı. Kilometresine bakınca yüzümde bir tebessüm oluştu. Sadece 102km deydi. Benzin göstergesine baktığımda yarım depo benzin gösteriyordu. Bu beni belli bir süre idare ederdi. Aslında o an anlamıştım yanlış seçim yaptığımı. Bu araba çok yakacaktı ve benzin bulmam problemdi. Elektrikler olmadığı için benzinliklerde pompalar çalışmıyordu. Aslında daha tasaruflu bir araç seçmem gerekiyordu. Neyse hevesimi alana kadar bununla gezeyim bari dedim ve çıktım. Sanki bu Kıbrıs'ta trafik soldan akıyordu gibi hatırlıyorum. Kim demiş ? Artık sağdan akıyor.İngiliz miyim ben ? Allah Allah değişik değişik icatlar çıkarmayın bana ben bildiğimden şaşmam. Zaten alışamamıştım buradaki trafiğede. Uyumadan önce sadece 2 aydır burda bulunuyordum. Sağa bakıyordum araba gelmiyor. Yola atlıyordum karşıya geçerken soluma baktığımda arabanın benim geçmemi beklediğini görüyordum. En azından yayaya önem veriyorlardı. Belki bundan sonra burdada trafik sağdan akmaya başlar bunuda başlatan ben olmuş olurum. Yolda giderken radyoyu açtım. Faşır Foşur sesler dışında başka hiç bir şey yoktu. Bu arabaya bir ara müzik dolu bir flash bulmam gerekliydi. Hayat zaten oldukça sessiz ve sakin geçiyordu. İnsan ne kadar saydırsada nefret etsede özlüyor o trafiği kargaşayı insan gürültüsünü. Neyse şimdi market arabasını arabaya yükliyeyimde gidip dinleneyim akşam oldu sayılır. Ee ? Market arabasını buraya bırakmıştım. Nereye gitti bu ya? Sağıma soluma dönüyordum ve ne göreyim ? Hey! Dur!

ISSIZ DÜNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin