Bölüm 5-Hasretinle Yandı Gönlüm

364 146 16
                                    

Son hızımla koşmaya başladım. Ayaklarım totoma vuruyordu. Cadde boyunca koşturdu beni namussuz. Yetişip tuttum. Nereye gidiyorsun sen ? Canım çıktı seni yakalıyayım derken. Nasıl market arabasıysan artık. Keşke araba ile gelseydim. Bazen kafam hiç çalışmıyor. Bunu kabul ediyorum. Kendimle barışık biriyim. Hem kendimle barışık olmıcamda kiminle olacam ? Araba lastiği ile falan mı ? Bu yalnızlık beni iyice delirtmeye başlıyor sanırım. Her neyse arabaya doğru ilerlerken kafamın üstünden kuş geçti. Cidden yalnızlıktan deliriyordum. Halisünasyon falan görmeye başladım herhalde. Canlı varlıklar var sanıyorum. Hayır ya. Bu bana yapılır mı ? Ne kadar vicdansızsın. Üstüme niye pisliyorsun ?Öff kokuya bak. Dur bir dakika. Hey yaşayan varlıklar var ! Yaşıyoruz ! Yalnız değilim artık. Yaşayan bir varlığı gördüğüme lanet edecektim az kalmıştı. Sadece üstüme pislese yine iyi. Market arabasının içinede etmiş. Oda beni gördüğüne şaşırdı herhalde. Arabaya geldiğimde market arabasını arabaya boşalttım ve hemen atlayıp yurda geldim. Odama girip market poşetlerini hemen köşeye fırlattım ve telefonuma sarıldım. Telefonumu açıp tekrar tekrar aramaya başladım. Sadece ailemde değil tüm herkesi aramaya başladım. Sadece bir kişi hariç. Düşünmek istemiyordum. Sonuç aynıydı. Dıt dıt. Arama başarısız oldu yazan sinir bozucu bir yazı karşılıyordu beni. Ümidimi kaybedecek gibiyken tekrar kendime geldim. Bir kuş yaşıyorsa başkalarıda yaşıyabilir. Ailemde yaşıyor olabilir. O da yaşıyor olabilir. Çıkıp insanları aramalıydım. Ancak havanın kararmasına bakarsak bu saatte zor bir ihtimal olarak gözüküyor. Sabah kalkıp erken saatte aramaya koyulcaktım. Kalkıp market poşetlerini karıştırdım. Masanın üstüne balları ve yulafları dizdim. 8 büyük kavanoz bal 9 küçük kavanoz bal vardı. 14 pakette yulaf vardı ve bir adette viski. Küçük kavanoz ballardan birini açtım. Yarım paket yulafın içine biraz döktüm ve karıştırıp yedim. Bir tane bir litre suyu açıp bir dikişte bitirdim. Bal ve kuru tatsız tutsuz yulaf beni baya susatmıştı. Karnım iyi doymuştu. Gözüm viskiye kaymıştı. Kendime ufak bir bardak döküp ayaklarımı küçük sehpaya uzatarak içmeye başladım. Aklıma bir fikir gelmişti. Rahat olan keyfimi bozup kalkıp telefonu şarja taktım ve tekrar eski halime geri döndüm. Telefonumdaki müzikleri kurcalamaya başladım. O mu bu mu derken sonunda karar verdim. Evet işte buldum. Hasretinle yandı gönlüm.
Hasretinle yandı gönlüm
Yandı yandı söndü gönlüm
Evvel yükseklerden uçtu
Düz indi şimdi gönlüm

Aramızda karlı dağlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğunda öldü gönlüm

Gelecektin gelmez oldun
Halimi hiç sormaz oldun
Yaralarımı sarmaz oldun
Yokluğunda öldü gönlüm

Aramızda karlı dağlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Yoklugunda öldü gönlüm
  Belkide arka arkaya on kere dinledikten sonra uykuya dalmışım.Alarm çalmaya başladı. Artık telefon bu işe yarıyordu sadece. Alarm, saat, tarih, müzik. Sabah kalktığımda şarj aletinin şarjı bitmiş ve telefonumunda şarjı %4 kalmıştı. Şarkı hala çalmaya devam ediyordu. Elimdeki bardak yere düşmüştü. Yarısını içmiştim yarısıda yere dökülmüştü. Kötü kokuyordu. Bir poşedi açıp içine 2 kavanoz bal, 2 paket yulaf ve 5 litre su birde feneri aldım ve sonra çıktım. Bugün hava biraz daha iyiydi. En azından güneşliydi. Öğlen yine sıcak olacaktı belli. Arabaya bindiğimde önce torpidoya silahı yerleştirdim sonrada benzinine baktım. Çeyrek depodan biraz fazla vardı. Yola koyuldum. Kıbrıs zaten ufacıktı. Ama hiç bilmediğim için gözümü korkutuyordu. Yol üzerinde tüm köylere bakarak sonuna kadar gitmeyi düşünüyordum. Ancak benzinim yetmiyecekti. Bunun için ya yeni arabalarla yoluma devam etmem gerekecekti ya da benzin bulmam lazımdı. Şimdilik beni idare ederdi nasıl olsa. Gidip yeni araba almaklada uğraşamazdım. Üşendim açıkçası. Bunu sonra düşünecektim. Arabanın üstünü açtım. Yavaş yavaş keyfini çıkartarak sağıma soluma bakınıyordum.İlk köye geldiğimde kornaya basmaya başladım.Düt! Düüt! Kimse yok mu? Kimse yoktu sanırım. Beş dakika falan durup kornaya basmaya devam ettim. Kimsenin olmadığını anlayınca yola devam ediyordum. Arabanın üstünü kapadım ve bu sefer sakin sakin gitmek yerine tam tersi gazı sonuna kadar kökledim. Nasıl olsa yolda hiç kimse yoktu ve şu canavarı denemeninde zamanı gelmişti. Bir dahaki köye kadar tam gaz gitmiştim. Buda tabi bir kaç dakika sürdü. Boşuna canavar demiyorum. Uçuyordu resmen. Köye girdiğimde tekrar kornaya basmaya başladım. Buradanda umut yoktu. Çıkıp tekrardan yola koyuldum. Tıngır mıngır yolumda ilerliyordum. Lefkoşa'ya 25 kilometre kalmıştı. Köylerde insan yaşıyor olsada belki bir umut diyerek hepsinin merkeze gideceklerini orada insanları arayacaklarını düşünüyordum. Bu yüzden tekrardan gaza yüklenip hemen merkeze ulaşmak istedim. Ama tabi ki öyle olmadı. Hangi işim rast gitti ki ? Bahtsızım ben bahtsız. Araba durdu. Ne olmasını bekliyorsam zaten. Bu kadar gaza yüklenmeye tabi ki içecek o benzini. Çıkıp sağıma soluma baktım. Ne bir araba ne de yakında bir köy gözüküyordu. Geçtiğim yol üzerinde duran arabada hatırlamıyordum. Bu yüzden daha fazla beklemeden hemen arabanın arkasındaki benzin bidonunu ve bir şişe suyu alıp yola koyuldum. Öğlen çok sıcak olacağını söylemiştim değil mi? Buraya kış uğramıyor sanırım. Telefonumun şarjıda bitmişti. Saatlerce yürüdüm sanırım. Hala karşıma bir araba çıkmadı. Güneşe bakılırsa akşamüstü olmuştu. Suyumun yarısı bitmişti ve bu yolun geri dönüşü olduğunu düşünmek sinirlerimi bozuyordu. Biraz ötede bir villa gözüküyordu. Umarım arabaları oradadır. Eve ulaştığımda bahçede mercedes duruyordu. Evi kurcalamak yerine akşam olmadan hemen şu benzin işini halletmem gerektiğini düşünerek hızlıca bahçeye girdim. Bunlar yeni model olsa gerek hatırlamıyorum bu modelleri dedim ve yanına gittim. Kapıları açıktı ancak anahtarları yoktu. Deponun kapağını açtım. Bu benzini nasıl çekecektim ki ? Bahçede gezinmeye başladım. Çeşme buldum. Ancak burdada su akmıyordu. Etrafta dolanırken çitler üzerine asılmış bahçe hortumunu gördüm. Bu benim işimi görürdü. Ancak çok uzundu. Evin etrafında dolanırken arka tarafta köşede sanırım bahçıvan için yapılan kulübeyi buldum. Ev baya iyiydi. Kulübeden budama makasını alıp hortumu kısalttım. Arabanın deposundan benzini çekmiştim. İlk yudum ağzıma geldi. Böğh. İğrençti. Bidon dolmuştu. Hava iyice kararıyordu. Çıkarken aklıma evin girişindeki bekçi kulübesi gibi yeri kurcalamak geldi. Belki işime yarıyacak bir şeyler bulabilirdim. Sanırım ben bu işte iyiydim. Yine anahtarları buldum. Hiç güleceğim yoktu. O kadar yolu yürümekten kurtulmuştum. Aslında hiç o kadar yolu geri dönmeden merkeze gidebilirdim ama araba içinde erzaklarım vardı. Bunlar benim için önemliydi. Hortumu ve bidonu alıp arabaya bindim. Sanki hiç benzin almamışım çok az eksilmiş. Ee? Bu nasıl araba ? Nasıl kullanılcak bu ? Kendimi teknolojiden anlamayan dedeler gibi hissetmeye başladım. Kurcalamaya başladım. İşin ilginç tarafı direksiyonu yok. Ekranı kurcaladım zar zor Türkçe yaptım. Konum girmek gerekiyordu. Arabamın yerini tahmini olarak girdim ve yola çıktı. Yok yok böyle şeyler bana ters. Gider şimdi direğe falan çarpar. Lüks falan anladıkta ben kendimden başkasına güvenmem. Evet işte arabam orda. Hop dursana. Arabayı geçtik. Dur! Haydaa! Sen laftanda mı anlıyorsun ? Bu iyi oldu. Biraz geri konum girdim ve tam arabamın yanında tekrardan dur dedim ve durdu. Bu teknoloji benim hiç hoşuma gitmedi. Kendim kullanmak daha zevkliydi. Arabadan bidonu ve hortumu çıkardım. Kendi arabamın deposunu doldurdum. Kalan benzinide tekrardan bidona doldurup bagaja koydum. Tekrardan yola çıktım. Hava iyice kararmıştı. Yine bir işi beceremeden akşam olmuştu. Merkeze girip gezinmeye başladım. Hiç kimse gözükmüyordu. Yolda ilerlerken uzakta bir evden ışık geldiğini gördüm. Tekrardan gaza yüklenip evin önüne geldim. Biraz önünde bekledim. Evin ışıkları yanıyordu. Yaşayan biri mi var acaba ? Perdeler kapalıydı ve hiç bir gölge falanda gözükmüyordu. Sapık gibi biraz evi gözetledikten sonra kornaya bastım. Kimse çıkmadı. Torpidodan silahı alıp arabadan indim. Evin kapısını çaldım. Açan olmadı. Kapının yanındaki camı silahın altıyla kırıp içeri girdim. Evin içi çok havasızdı. Kimsenin uzun süredir evde bulunmadığı belliydi. Peki ya bu ışıklar nasıl yanıyordu? Evin çatı katına çıktığımda anlamıştım. Güneş enerjisi sistemi vardı ve sadece suları ısıtmakla kalmayıp enerjiyi elektriğe çeviriyordu. Şaka gibi. Bugünde hava baya güneşliydi. Depo fullenmiş. Su deposunda yarım ton kadarda su vardı. Bu demek oluyordu ki artık duş alabilcektim. Bu benim için çok iyi oldu. 8 yıl aradan sonra duş alacaktım. Banyoya girdim ve kaynar suyu açtım. Aynanın karşısına geçip bulduğum traş makinasıyla sakallarımı ve saçımı kesmeye başladım. 3 numaraya ayarlamıştım. Kafam küçüldü resmen. Kestikten sonra suya girdim. Sanırım bir saat kadar banyoda ıslık çalarak duş aldıktan sonra kapının arkasındaki sevimli, pembe, şapkasında yuvarlak kulaklar bulunan bornozu üzerime geçirdim. Sanki yılan gibi deri atmıştım. Su çok iyi gelmişti. Karnımda acıkmıştı. Çıkıp arabamdan balı ve yulafı aldım. Karnımı bir güzel doyurup tüm ışıkları kapattım. Yarın hava güneşli olmazsa ne sıcak suyum olurdu ne de elektriğim. Bu yüzden tasarruflu olmam gerekiyordu. Yatıp keyifli bir şekilde uyumaya koyuldum. Sabah tekrardan erken kalkıp yaşam belirtisi aramam gerekiyordu. Sabah gerçekten erken kalktım. Hemde saat falan kurulu değildi. Karın ağrısı beni uyandırdı. Kıvranıyordum resmen. Yemeğe bir çözüm bulmalıydım. Sürekli kuru yemek yemek midemi mavhediyordu. Bol bol su tüketmeye başlamam gerekiyordu. Tekrardan idare edebilmek için bir kez daha balla tahıl yedim çünkü elimde başka bir şey yoktu. Artık dışarı çıkma vakti gelmişti. Giysi dolabını açtım ve kendime göre giysiler aramaya başladım. Baya zayıflamıştım. 65 kilo falandım. Boyumda 1.85 cm falandı. Kendime göre mavi bir gömlek buldum ancak belime uygun pantolon bulamamıştım. Dışarı çıktım ve hava tahmin ettiğim gibi kapalıydı. Elektriği tasarruflu kullanmam işe yaramıştı. En azından bugünlükte idare edebilcek kadar elektriğe sahibim gibi gösteriyordu göstergeleri. Şimdi gidip hem yemek hemde canlı aramalıydım birde eczanenin birine uğrayıp ağrı kesici almalıydım. Bir dakika. Buda neyin nesi şimdi ?

ISSIZ DÜNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin