Kirli kelimeler havada birkaç saniye asılı kaldıktan sonra yabancının yüzünde yan bir gülüş peyda oldu. Dean ile göz kontağı kurdu, bakışları ise manidardı.
"Ben Sam'e bakmıştım ancak gördüğüm bu manzara," derken parmaklarıyla kalp çizerek Dean'in bedenini işaret etti "kesinlikle daha çok hoşuma gitti, Bellerophontes."
Bellerophontes, Yunan tanrısı değil miydi, diye düşündü Dean. Bu adam ne demeye çalışıyordu ki? Rahatsız hissediyordu, kafası karışmıştı ve sanki birden oda sıcak olmaya başlamış gibiydi. Konunun özüne odaklanmaya çalıştı.
"Sam, arkadaşlarının yanına gideceğini söyledi fakat henüz hiçbirini tanımadığımdan sana belli bir isim veremeyeceğim. " Sana demişti, size mi demeliydi? Kimdi ki bu adam?
"Ziyanı yok," dedi ve ona doğru yaklaştı yabancı, o sırada Dean havluyu o kadar sıkı tutmaya başlamıştı ki artık eklemleri sızlıyordu. "Bana kendi ismini versen daha memnun olurum."
"Dean. Winchester."
"Sam'in abisi Dean sensin, öyle mi?" Bir şeyleri yeni fark edermiş gibi baştan aşağı süzdü yarı çıplak adamı. "Bu her şeyi açıklıyor." Bir cevap beklermiş gibi yüzüne baktı Dean'in, Dean sessiz kaldı, aklına söyleyecek bir şey gelmiyordu ki. Yabancı, uçları mavi olan saçlarını geriye atarken konuşmayı sürdürdü bunun üzerine.
"Ben de Castiel fakat sen bana Cas desen de olur." Gülümsüyordu adam, artık bir yabancı değildi. Dean kulaklarına ulaşan ismin aşinalığı ile sordu.
"Arabanın sahibi Cas mi? Lincoln Continental Mark V model olan? Jubilee gold rengindeki?" İşin aslı Dean tuhaf hissediyordu. Arabanın sahibini bu şekilde hayal etmemişti. Hoş, şu ana dek arabanın sahibini hayal ettiğinin de farkında değildi ancak aklındaki kişi böyle değildi, öyle sanıyordu, galiba.
"Evet, araba benim ancak ben bile modelini bazen unutuyorum. Senin bu bilginin kaynağı?"
"Klasik arabalar ilgi alanım dahilinde." diyerek kestirip attı. Bu serkeş tavrını omuz silkerek desteklemek istiyordu ancak ellerini havlusundan bir an bile çekmediği için eğer böyle bir şey yapsaydı aptalca gözükürdü, pozisyonunu korudu bu yüzden.
"İlgi alanına başka neler dahil merak ediyorum," bir sırrı varmış gibi sırıttı. "Sam'i bulsam iyi olacak. Seninle tanışmaktan ne kadar mutluluk duydum anlatamam. Elini sıkmak isterdim ancak o havluyu tutmakla fazla meşgul gibisin." Dean yüzünün alev aldığını hissetti. "Akşam yemeğinde bize katılacaksın, değil mi?"
"E-evet, sanırım." Kekelemişti, lanet etti. Ne diye kekelemişti ki?
"Katılmalısın zaten." Saçlarının uçları mavi olan adam göz kırptı ve odadan çıkarken arkasından kapıyı kapattı.
Dean bir yandan bu utanç seremonisi için tanrıya şükür ederken diğer yandan başka beklenmedik bir baskın olmaması adına kapıyı kitliyordu. Dakikalardır tuttuğu aptal havluyu bıraktı ve yatağa uzandı. Derin derin soluyor, sakinleşmeye çalışıyordu zira aptal gibi hissediyordu. Sam'in arkadaşı ile bu şekilde tanışmaması gerekirdi. En iyisi uyumak, diye düşündü ve bavulundan kıyafetlerini çıkarıp giyindi. Kapının kilidini açtıktan hemen sonra kendini rüyadan yoksun ve derin bir uykunun ellerine teslim etti, işkence misali geçen iki günün acısını çıkarmalıydı.
***
Sam'in haykırışları yüzünden gözlerini aralamak zorunda kaldı Dean. Eline geçen ilk şeyi kardeşine fırlattı, Sam bunun bir yastık olmasından dolayı tanrıya şükür ederek konuşmaya başladı.
"Dean, akşam oldu, umarım kalkmayı düşünüyorsundur." Sersemce kardeşine baktı Dean. Henüz tam olarak ne dediğini algılayabilmesi mümkün değildi. Bu yüzden anlamadığını belirten bir hı sesi çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wisteria // Destiel
FanfictionMor salkımların altındalardı ve maviler yeşillere düşmekten kendini alamıyordu.