9

868 66 423
                                    

*

"'Cause I've been on my own for a fuckin' while
And I don't need a girl, I just wanna smile"

*

"Hadi ama küçük peri kızım, bana küs kalmanı istemiyorum," dedi Dean üzerinde oldukça uğraştığı ve sevimli göründüğüne emin olduğu af dileyen ifadesiyle. Kızın yüzünü elleri arasına aldı ve onu kendi gözlerine bakmaya zorladı. "Lütfeeeeeen," diye ısrar etti ve dudak büktü.

Kız çatık kaşlarıyla yerinde huysuzca kımıldandı ve alev saçan gözlerini Dean'in gözlerine dikerek "Çek o pis ellerini üzerimden!" diye adeta çemkirdi. Dean belki de şu an ölüme adım atıyordu ancak umursamadı ve onun sözlerini kulak ardı ederek daha da yakınına sokuldu. Kızın gözlerindeki bakışlar daha da tehditkar bir hal alırken soğukkanlılığını korudu ve geri çekilmedi. Onu anında sakinleştirecek sihirli kelimeleri biliyordu çünkü.

Gözlerine yapabildiği ölçüde masum bir bakış yerleştirdi ve "Seni seviyorum," diye fısıldadı. Bu kadardı. Kız anında debelenmeyi bıraktı. "Ve üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm. Ne olur affet beni."

"Pis bir çöp faresinden fazlası değilsin." dedi kız. Bu sözleri Dean'i gülümsetti. Gülümsetti çünkü her ne kadar kız ona hakaret ediyor gibi dursa da aslında bu onun üstü kapalı olarak özrünü kabul ediyorum deme şekliydi. Dean bunu anlıyordu çünkü yüzünden indirdiği ellerini tutmaya devam ediyordu ve artık bakışlarıyla kafasını delip geçmek ister gibi bir hali yoktu. Garip bir şekilde bu cümle her seferinde kızı yatıştırıyordu ve şimdi de durum farklı değildi.

Onun böyle birden parlayıp birden sönen küçük kız tavırları Dean'i daha fazla gülümsetti.

Kız "Gülme be, sikik herif!" deyip omuzuna sağlam bir yumruk geçirince darbenin ağırlığıyla sarsılsa da dudaklarını çekiştiren gülümsemeyi silemedi. Vücudunun başka bölgelerine ciddi darbeler almasına rağmen kahkahalar atmaya devam ederken nereden buldum ben bu belayı, diye düşünüyordu. Ancak aslında kız onu bulmuştu. Onu avucuna alıp başını döndürmüştü. Pek uzak bir geçmiş değildi, Dean gayet net hatırlıyordu. Üç hafta kadar önce,hasta yatağından kalkıp dışarıya adımını attığı gün olmuştu her şey. Ancak onun öncesinde kardeşi onu öyle bir ruh haline sokmuştu ki Dean ilk önce o anları aklına getirmeden edemedi.

Olaylar şöyle gelişmişti:

Dean'in iyileşmesi birkaç gününü almıştı ve tüm bu zaman diliminde sanki işkence ediliyor gibi hissetmişti. Sam ona haddi olmayan emirler yağdırmış, sürekli bir şeyler içmesini, bir şeyler yemesini, ilaçlarını almasını, temiz hava solumasını, ılık bir banyo yapmasını, uyuyup dinlenmesini falan söylemişti ve elbette bunların hiçbirini yaparken nazik davranmamış, nazik davranmanın yakınından bile geçmemişti.

Dean söylenmiş, sızlanmış, Sam ise onu asla alttan alıp anlayış göstermemişti. Haliyle her konuşmaları tartışmaya varmıştı. Susmuşlar, sessiz kalmışlar, barışmışlar, yeni bir muhabbete başlamışlardı ancak nafileydi; tüm yeni muhabbetler yeniden -ve yeniden- laf dalaşıyla sonlanmıştı.

Dean elbette tartışmak istemiyordu, tartışmak boğazındaki ağrıyı daha da şiddetlendiriyordu ancak karşı taraftaki kişi Sam olunca bu pek de mümkün olmuyordu.

Sam en iyi ihtimalle kız arkadaşının ailesiyle geçirdiği akşamdan söz etmişti. Tamam, bir süre için her şey iyi ve hoştu. Dean, erkek kardeşinin olanları anlatırken mutlulukla parlayan gözlerinde, yanaklarını işgal eden gamzelerinde, şakıyan sesinde, heyecanla bir oraya bir buraya savrulan ellerinde kendi mutluluğunu bulmuştu. Ancak Sam kendini tekrar etmekten hiç sakınmıyordu. Aynı hikaye bir günde en az 4-5 defa anlatılınca Dean'in sabrı taşmıştı ve bu, yeniden bir tartışma sebebi oluşturmuştu.

Wisteria // DestielHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin