Dean Winchester farklı hissediyordu. Adamın etkisini elden geldiğince askıya alıp (yok sayılamıyordu kesinlikle) en nihayetinde arabaya bindiği ve yola çıktıkları andan beri farklı hissediyordu.
İki gün üst üste aynı saatlerde aynı arabaya biniyordu, aynı koltukta oturuyordu fakat farklı hissediyordu. Tamam hastaydı; neredeyse bütün organları ağrıyordu, bu bir farklılıktı elbette ancak onun asıl hissettiği daha derinlerde duygusal bir farklılıktı belki, bilmiyordu.
Arabada sessizlerdi; ikisi de konuşmuyordu ve radyoyu açan da olmamıştı. Esasında Dean bu sessizlikten memnun sayılırdı. Arabanın camından dışarıyı seyredip kampüs yollarını, kampüsün çıkışını, sokakları, hepsini aklına kazımaya çalışıyordu.
"Odamdaydınız, değil mi?" diye sordu adam aniden. Ha? "Kokun oradaydı, aynı şu an burada olduğu gibi." adamın belli belirsiz kıkırdadığını işitti Dean. Böyle bir soruyu kesinlikle beklemiyordu ve bu yüzden ne diyeceğini bilemez bir şekilde adama baktı kocaman açılmış yeşil gözleriyle. Adam kırmızı ışıkta durdu ve gülümseyen yüzünü Dean'e çevirdi. "Tabii Sam'in kokusu da ancak asıl ilgi çekici olan seninkiydi. Şey gibi," gözlerini kapattı ve ona doğru eğilerek derin bir nefes aldı adam. Tanrı aşkına, onun kokusunu içine mi çekiyordu? "BolcaTom Ford Oud Wood, biraz sigara ve yağmur. Yanılmıyorum değil mi?" Tatminle gülümsedi.
Hastalıkla solan teni yavaş yavaş kızarmaya başladı. Parfüm markasına kadar nasıl bilebilirdi? Bu delilik diye düşündü Dean. Ne hissetmesi, ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Sadece şok içerisinde adamın gülümsemesiyle ışıldayan mavi gözlerine bakıyordu. Son günlerde sürekli hissettiği bu şey utanç mıydı? Bu duygunun ilk öpücüğünü alan 15 yaşındaki kızlara ait olduğunu düşünüyordu, şu zamana dek.
"Ee.. şey.." ee.. şey.. mi? Cidden mi? "Biz seni kahvaltıya çağırmaya gelmiştik ve kapın da kitli değildi ama ben Sam'e söyledim. Uyuyordur dedim. Tabii odada yoktun fakat kesinlikle Sam'in patavatsızlığı tüm olay," Dean derin bir nefes aldı. "Ayrıca dostum, tüm bu koku olayı falan biraz ürkütücü."
Ne diyorum ben? Kafasından geçen tam olarak buydu.
Adamın melodik kahkahası arabayı doldurdu. Alnına düşen mavi saç uçları ve kırışan gözleriyle bu adam Dean'i tamamen savunmasız bırakıyordu. "Üzgünüm." diye fısıldayabildi sadece.
"Önemli değil, Dean. Gerçekten önemli değil. Düşünceli bir davranış yaptığınız. Teşekkür ederim. Fakat önceden de dediğim gibi ben o yemeklere katlanamıyorum." Dean sessiz kaldı. Keşke başı da bir yandan bu kadar ağrımasaydı. Işık yeşile döndü ve araba hareket etti.
"Her neyse, üzerinde çalıştığım tabloyu görmüş olman gerek," gözlerini yeniden yola çevirmişken konuştu adam. "Ne düşünüyorsun?"
Tanrı aşkına, muazzam bir çalışma. Kesinlikle hayran kaldım. Renklerin parlaklığı ve canlılığı görsel bir şölen gibiydi. Öyle çok beğendim ki saatlerce oturup o tabloyu seyredebilirdim. Yeteneğin gökten inmiş gibi. Ben sanattan anlamam bile ama o tablo. Tanrım, o tablo...
Dean böyle düşündü.
"Başarılı, beğendim. Bu konuda gerçekten yeteneğin var gibi görünüyor."
Fakat dili bunları söyledi.
Sorunu neydi ki?
Adamın bakışlarını üzerinde hissetti. Yüzü cama dönük olsa da bu bakışların 'Cidden mi?' dediğini sezebiliyordu ve bu yüzden rahatsızca kıpırdanmadan edemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wisteria // Destiel
FanfictionMor salkımların altındalardı ve maviler yeşillere düşmekten kendini alamıyordu.