7

607 65 86
                                    

Adam ellerini aniden yüzünden çekip "Hayır!" dedi. "Çıplak kal."

Dean, kaşlarının arasındaki adeta ne diyorsun diye haykıran derin çizgilerle yüzünü çevirip başında duran adamı inceledi. Duruma koyduğu ani tepki sonucu dünyayı durdurmak isteyen surat ifadesi ağzından dökülen kelimelerin ağırlığını kavramasıyla yavaş yavaş yok oldu. Gözleri, Dean'in anlam kondurmaya çalışan bakışlarını bulunca santim santim genişledi.

 "Çok ateşlisin," dedi aniden. Bunun üzerine Dean'in kaşlarının arasındaki çizgiler daha da derinleşince yanlış kelimeyi seçtiğini fark etmiş olacak ki "Hayır, hayır öyle demek istemedim!" dedi ellerini olması gerekenden daha şiddetli bir biçimde itiraz edercesine iki yana sallayarak. "Yakıyorsun, hay sikeyim, yani yanıyorsun!" Elleriyle yüzünü örtüp bıkkınca ofladı ve "Ateşin çok yüksek amına koyayım, tek söylemek istediğim bu!" dedi en sonunda. "Eğer giyinirsen ateşin daha da yükselebilir, böyle kalman daha iyi."

 Dean bir süre daha ona çatık kaşlarla baktıysa da en sonunda pes edip gülmeye başladı. Cas'in paniklemiş halinin o ana kadar gördüğü bütün halleri arasında favorisi olduğuna karar verdi. Komik gözüküyordu. Daha az hasta ve daha az üşümüş hissettiği bir anında onu biraz daha köşeye sıkıştırmayı aklının bir kenarına not etti. 

Cas, "Aman ne komik! Bu kadar eğlence yeter. Beslenme vakti." dediğinde gülmeyi bıraktı Dean.  Adam yeniden Dean'in çıplak omuzlarından tutup onu yatağındaki eski yerine getirdi. Yastığını dikleştirdi ve Dean'in sırtının oraya dayanmasını sağladı. O bunları yaparken Dean, Cas'e teslim olmuşçasına neye yönlendiriyorsa karşı çıkmadan onu yapıyordu. Çok yakınındaydı, karşı çıkmaya cesaret edemiyordu. 

Dean sırtı yastığa dayalı bir biçimde yatakta oturur pozisyona geldiğinde "İşte böyle," dedi Cas, Dean'in kulağının yanı başında. Dean ensesindeki tüylerin istemsizce diken diken olduğunu hissetti. 

Adam daha evvel masaya bıraktığı tepsiden içerisinde çorbanın bulunduğu kaseyi ve bir kaşık aldı ve onları Dean'in kucağına bıraktı. Kendi kasesini de aldı ve Dean'in ayak ucuna kuruldu. "Aslında yanına uzanmayı tercih ederdim," dedi bir yandan elindeki kaseyi dengede tutmaya çalışıp diğer yandan Dean'in yorganıyla dizlerini örterken, "ancak bu aptal yataklar fazla dar."

Dean'in Cas'in bu dediğine verecek bir cevabı gerçekten yoktu, dolayısıyla kucağında duran çorbaya bakıp görmezden gelmeyi tercih etti. 

"Ben bunu yemek istemiyorum." dedi surat asarak.

Cas, çoktan kendi çorbasını yemeye başlamışken "Öyle bir seçeneğin olduğunu sanmıyorum," dedi. 

"Ama istemiyorum."

Biraz direnirse başarılı olacağını, adamın pes edeceğini düşünüyordu. Olmaz mıydı?

Cas sevecen bir gülümsemeyle karşısındaki genç adamın güzel yüzüne baktı ve  "Yaramazlık senin gibi iyi çocuklara yakışmıyor, Dean." dedi. "Böyle giderse istediğin hediyeyi Noel sabahı ağacın altında bulamayacaksın."

"Noel'e inanmam yani yemeyeceğim."

Dean başını henüz kaldırmamıştı, hala kucağında duran kasedeki sıvıya bakıyor, içinde tam olarak nelerin olduğunu kestirmeye çalışıyordu. Cas'in kaşığının kaseye bırakılışını işitti.

"Umarım şu an beş yaşında gibi davrandığının farkındasındır. Daha fazla böyle devam edersen Sam'i arayacağım." dedi yatağın diğer ucunda oturan adam, tehdit edercesine. Ancak ciddi olmadığı gülümseyen ses tonundan anlaşılıyordu.

En nihayetinde başını kaldırdı ve "Senin de Sam'den arta kalır bir yanın yok ki." diye serzenişe başladı. " Üzerimde yine aynı baskı. Ne anlamı var ki o zaman, ha sen ha o?"

Esasında Dean ikisinin de aynı olduğunu düşünmüyordu. Onlar çok farklılardı. Şu anda burada kardeşi olsaydı durmaksızın söylevlerde bulunur, kabaca onu bir şeyler yapmaya zorlar ve arada da Dean'e laf sokma girişimlerinde bulunurdu. Ancak Cas öyle değildi; en başta nazikti mesela. Dean'e sanki o kırılacak hassas bir parçaymış gibi çekinerek dokunuyordu. Ayrıca eğlenceliydi ve onu tam olarak bir şeylere zorluyor da sayılmazdı. Ancak çorba konusunda kardeşinin de bu kadar ısrarcı olacağına adı kadar emindi Dean.

"Ben daha çekiciyim." dedi Cas, bariz bir gerçeği bildiriyor olmanın verdiği kayıtsızlıkla.

"Ah, tabii canım." dedi Dean alayla. " Aman ne çekicilik." Gülümsedi ve kaşığıyla çorbayı karıştırmaya başladı. Sonra adama kaçamak bir bakış yolladı. Gözleri adamın gülümseyen yüzünü bulunca beklemeden başını eğdi ve çorbaya bakma işlemine geri döndü. 

"İç."

"Ne?"

"Çorbayı diyorum, iç."

Son bir defa yalvaran gözlerle Cas'e baktıysa da istediği karşılığı alamadı.

"İstersen ben içireyim."

"Tanrım, hayır!"

Dean içeyim de bitsin bu işkence diye düşündü ve  çorbadan tereddütle bir kaşık aldı. Hâlâ emin olamaması nedeniyle bir süre ağzında beklettikten sonra yuttu ve tadı anımsadığı kadar kötü değildi. Hatta kötü bile sayılmayabilirdi ama yine de bayıldığını söyleyemeyecekti. Her şeye rağmen içmeye devam etti ve Cas, Dean'in yüzündeki tiksinmeyen ifadeyi görünce tatminle gülümsedi.

"Esasında sipariş ettiğim restoranın yemekleri fena değildir," dedi yüzüne kendinden emin bir ifade takınarak, "ancak kesinlikle ben daha iyi yapardım."

Her ne kadar kulağa biraz mütevazilikten uzak gelse de Dean, Cas'in yemek konusundaki becerilerini sorgulamayacaktı; Stanford'daki ilk gününde yediği vişneli turtayı hafızasından henüz silebilmiş değildi.

Çorbasını biraz zorlamayla da olsa bitirdi ve peşi sıra ilaçlarını büyük bir bardak su yardımıyla yuttu. Kendini o anda gerçekten beş yaşında gibi hissediyordu ancak şikayet etmiyordu. Halsizlik ve ağrılar yakasından düşmese de bir şekilde yalnız olmayışı ona iyi geliyordu. Tek başına kalsa daha kötü hissedecekmiş gibiydi.

"Uyumak ister misin?" diye sordu Cas.

Dean bir an düşünür gibi oldu ve "Hayır, kalsın," dedi, "sabahtan beri yeterince uyuduğumu düşünüyorum."

***

Wisteria // DestielHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin