Gözlerini sıcak bir California sabahına açtı genç adam. Ayılmak için kendine tanıdığı sürede tavanı incelerken vücudunu saran müthiş halsizliği hissetti. Yatakta doğruldu. İnanılmaz yorgun hissediyordu kendini, bedeninin hareketinde emeği olan bütün eklemleri sızlıyor, başı zonkluyor ve boğazındaki ağrı da ben burdayım demekten geri durmuyordu. Siktir diye geçirdi içinden, harbiden hasta olmuşum.
Komodinin üzerindeki saat 07.38'i gösteriyordu. Sam'in yatağı boştu ve banyodan su sesleri geliyordu. Onun duymuyor oluşundan istifade ederek birkaç defa sertçe öksürdü ve içinde bulunduğu duruma küfretti Dean. Öksürürken ciğerleri parçalanıp ağzından çıkıyormuş gibi berbat bir hırıltıydı dışa vuran. Dean gerçekten kendini küfretmekten alıkoyamıyordu.
İstemeye istemeye yataktan kalktı. Bütün ağrı ve sızılarına rağmen babasının deri ceketini uzandı ve cebinden telefonunu çıkardı. Amacı internetten bu civarlarda ilaç alabileceği bir yer var mı diye bakmakken gelmiş olan çok fazla cevapsız arama ve mesaj ile şaşırmıştı. Aramaların çoğu babasının yakın dostu Bobby'dendi. Ona Stanford'a vardığında kendisini arayacağını dair söz vermişti. Bir kez daha küfretti, nasıl unutabilmişti? En kısa zamanda onu aramayı aklının bir köşesine not etti. Kalan aramalar ve mesajlar Lawrence'da bıraktığı az sayıdaki arkadaşındandı. Onlara karşı pek fazla özlem duymuyordu. Stanford'da ateşli piliç(kelime tam olarak piliçti) olup olmadığını soran seviyesiz mesajları bir neden olarak gösterebilirdi Dean. Onlarla ne diye arkadaşlık ettiğini bile bilmiyordu.
Pencereye doğru yaklaşıp ilaç araştırmasına devam edecekken su sesleri kesildi ve hemen sonra belinde bir havluyla kardeşi banyodan çıktı. O sırada Dean camdaki yansımasından soluk tenini fark etti, hayalet gibi görünüyordu. Sam'in anlamamasını umdu yalnızca ve yüzünü ona döndü.
"Günaydın, Sam. Erken uyanmışsın." dedi biraz garip bir sesle.
"Sana da günaydın. Evet bugün seni herkesle tanıştıracağım için heyecanla uyandım. Fakat Dean, sen iyi mis-" Dean telaşla onun sözünü kesti. Geldiğinden beri bunu çok sık yapıyordu.
"Bobby beni aramış, bence onunla bir konuş, Sam. Benim duş almam gerek." dedi hâlâ garip olan sesiyle ve apar topar bugün giyebileceği birkaç kıyafeti alıp ve banyoya girdi Dean. Beklemeden sıcak suyun altına attı kendini. Sıcak bir duşun üzerindeki hastalık havasını biraz olsun atacağını düşünüyordu.
Dean yanılıyordu; duş almış ve giyinip hazırlanmıştı fakat halâ son derece hasta hissediyordu. Sıcak suyun ona tek getirisi teninin daha az solgun olmasıydı galiba. Banyodan çıktığında elinde henüz kapattığı telefonunu tutan kardeşi ile karşılaştı.
"Bobby'yle mi konuştun?" Sam başını sallamakla yetindi. "Ne diyor?" diye sordu Dean.
"Nasıl olduğumuzu, her şeyi halledip edemediğimizi sordu. Hatta tam olarak şöyle dedi: 'Sam, umarım siz iki gerzek yaşlı çifter gibi kavga etmiyorsunuzdur.' Ben de ona her şeyin yolunda ve bizim de iyi olduğumuzu söyledim." Sam gülümseyerek cevap verdi.
"O nasılmış peki?"
"Ah, gayet iyi olduğunu söyledi. Jodie arada sırada ona yemek getiriyormuş, kilo alıp fit bedenini bozmaktan endişeli sadece." Cümlesinin sonunda gamzelerini ortaya çıkaracak bir kahkaha attı kardeşi. Dean Impala'yı da sormak istedi ancak dili varmadı. Sam'e bu konuyu hatırlatmasa daha iyiydi, şimdilerde küçükken Noel arifesinde olduğu gibi heyecanlıydı. Onun havasını dağıtmak istemiyordu.
"Kahvaltıya inmiyor muyuz?" dedi Dean, dudaklarının yavaşça kıvrılmasından hemen sonra .
"Ah, evet. Brady bizi aşağıda bekliyor," derken ayaklandı Sam ve ikisi birlikte koridora çıktılar. "Ancak öncesinde bal arımızı çağırmamız gerek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wisteria // Destiel
FanfictionMor salkımların altındalardı ve maviler yeşillere düşmekten kendini alamıyordu.