Bölüm 10

61 22 3
                                    

Gerçekten kusurumuza bakmayın. Sınavlar okul internette meydana gelen sıkıntılar yüzünden oldukca beklettik. Umarım bölümü beğenir ve oy yorumlarınızı eksik etmezsiniz.

Keyifli okumalar...


Neden heyecanlanırdık? Bilimsel olarak bakıldığında, duygularına göre, adrenalin yahut nörotransmitlerin, beyne olması gerekenden daha hızlı bir şekilde iletilmesinden kaynaklanırdı. Bu sayede vücudumuz olması gerekenden daha fazla tepki verir; terler, ensemizi sıvazlar ya da gerginleşirdik. Uyduruk bir restoranda çalışan bir garson olarak tüm bunları nerden mi biliyordum? Temmuz ismini vermem, yeterli olurdu sanırım. Kendisine söylediğimde inanmıyordu fakat uykusunda konuşuyordu. Hem de tıp terimleriyle!

Bu bazen gülmeme, bazen de onu ilgiyle izlememe neden olsa da, pek sık bende kalmaya gelir ve sürekli bunları dinlerdim. Şikayetçi tabiki de değildim. Zaten şu son olaylardan sonra aramıza görünmez, inceden bir duvar örülmüştü. Aradaki mesafeyi korumak ise ikimize düşüyordu. Duvarın kalması onun için daha gerekliydi fakat kalınlaşması ikimizin de zararınaydı. Dengeyi kurmak ise her zaman olduğu gibi bana kalıyordu.

Peki ya tüm bunların dışında hormonların salgılanmasına sebep olan duygular neydi? Hangi duygularımız, bizi heyecan adlı bu duygu seline sürüklerdi? Mutluluk mu? İhtiras mı? İsmime adını koyan tutku mu?

Aslında benimkisi hiçbiri değildi. Benimki çokça merak, biraz endişe, bir tutam da öfke barındırıyordu. Bana yapılan bu çirkin oyunu bir an önce çözümlemek ve hayatıma dönmek istiyordum.

Fırat dikkatimi düşüncelerimden almak istercesine telefonunu cebinden çıkardı. Ona bakıp bana davetin ayrıntılarından bahsetmesini beklerken, o telefonundan birkaç numaraya dokunduktan sonra kulağına götürdü. Bir süre onun beklentisi, benim yıkıntı yüklü sessizliğime karışırken, telefonun karşısından duyduğum “Efendim abi” cümlesi, kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Kimi, neden aramıştı?

“Şimdi Doğan’a gidip, bir tane balkon kapısını almasını ve sana yollayacağım adrese getirmesini söylüyorsun. Monte edilmesi için gereken malzemeleri de yanında olsun.” Karşı tarafın cevabını beklemeden telefonu kapattıktan sonra başını bana çevirdi. Ben şaşkınca ona bakarken ne diyeceğimi düşünüyordum.

Sonra aksi bir şekilde “Gerek yoktu.” demeye karar verdim. Eve birini çağırma işinden kurtulduğum için duyduğum sevincimi sesime yansıtmamaya çalışarak konuşmaya çalışmıştım. “Bu evde kalmakta diretiyorsun. Bari kapısı, bacası sağlam bir yerde yaşa da, başımda bunca sıkıntı varken bir de senin hastane işinle uğraşmayayım.”
Sinirle gözlerimi devirdim. Uğraşman gerekmiyordu zaten seni gıcık kabuğuna bürünmüş, kütük soylu herif!

“Her neyse. Teşekkür ederim. Şimdi bana şu davetin ayrıntılarından bahset!” dediğimde bunu bekliyormuş gibi hızlıca başını sallayıp anlatmaya koyuldu. “Dediğim gibi organizasyon yarın gece saat dokuzda başlayacak ve muhtemelen sabaha kadar sürecek. Oldukça elit kesimin katılacağı bir davet olacak.” Derken gözlerini kısmış beni süzüyordu. Ne demekti şimdi bu bakış? Sen beceremeyeceksin ama elinden geleni yap mı? Ben bu adamı çiğ çiğ yiyecektim en sonunda. Zira beni böyle küçümseyemezdi. “Ne demeye öyle bakıyorsun?” Başını iki yana sallarken sanki hala anlamadığım bir şeyi onuncu kez anlatan bir öğretmen edasıyla iç çekti. Bu Fırat da beni iyice geri zekalı yerine koymaya başlamıştı.
“Demem şu ki, oraya giderken şu her zaman giyindiğin kıyafetlerinden giyemezsin. Oraya uygun bir şeyler alman gerek.” Ona ‘Ciddi misin?’ bakışı attıktan sonra gözlerimi devirdim. Belki bu kadar yüksek mertebe bir davete katılmamış olabilirdim fakat aptal değildim. Ve en önemlisi de ben bir kadındım ve nerede nasıl giyinileceğini en iyi ben bilirdim.

SAKLAMBAÇ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin