Lavabonun önünde yarasa kol t-shirt ve mini bir kot şort vardı. Onları benim için hazırlamış olmalıydı. Kendimi çok pis hissettiğimden dolayı banyo yapmaya karar verdim.
Banyodan çıktıktan sonra kıyafetleri giydim. Saç kurutma makinesiyle saçlarımı kuruttum ama yanımda toka yoktu. Kapıyı hafif araladım ve Dylan'a buralarda toka olup olmadığını sordum. Cebinden krem rengi kurdaleli bir toka çıkardı ve bana attı. Toka isteyeceğimi nereden biliyordu? Saçımı at kuyruğu yaptım. Güzel göründüğüme inandığım nadir anlardan birini yaşıyordum.
Odaya geri döndüğümde Dylan orada değildi ve kapı açıktı. Merdivenlerden aşağıya indim ve mis gibi kokular gelen mutfağa girdim. İçerisi romantik bir havaya bürünmüştü. Masanın üzerinde kırmızı sofra örtüsü, uzun mumlar ve pembe güller vardı. Bunları gördükten sonra karşımda Skyler'ın olmasını tercih ederdim.
O kadar çok acıkmıştım ki masaya oturmak zorunda kaldım. Yemeğimi bitirdim, karnım şişmişti. Görünüşe bakılırsa artık odada tıkılı değildim. Mutfakla arasında iki metre kadar mesafe olan salona geçtim. Elime televizyonun kumandasını aldım ve açma düğmesine bastım. Bütün kanalları gezdikten sonra izleyecek bir şeyin olmadığını anladım. Evde olsaydım müzik dinlerdim diye geçirdim içimden.
Arkamda birinin olduğunu farkedince irkildim. "Korkma" dedi Dylan "Sadece seni izliyordum". Telefonumu aradım, almış olmalıydı. Biraz sonra elinde bir kumandayla geldi. Hoparlörlere doğru tuttu. Bir şarkı başladı. Christina Perri - A Thousand Years...
-Dans edelim mi? Yakında seni bırakacağım söz.
-Peki.
-Ama sen beni bırakabilir misin bilmem dedi ve elini uzattı.
Elini tuttuğumda yavaş yavaş donduğumu hissettim. Vampirlerin bu kadar da soğuk olduklarını düşünmüyordum. Elini belime koydu ve hafifçe sallanmaya başladık.
Gerçekten kendime inanamıyordum. Sevdiğim çocuk belki öldü ve ben onun katiliyle dans ediyordum. Onu düşündükçe kalbim daralıyordu.
Şarkının bitmesine yakın artık bu duruma katlanamaz hale gelmiştim. Dylan'ın omzunda olan ellerimle yavaşça onu itmeye çalıştım. Bu sefer o daha çok dibime girdi ve şarkı bittiğinde beni dudağımdan öptü. Kendimi çekmeye çalışmamıştım bile. Bir şey beni ona yakınlaştırıyordu.
En son ellerimi tuttu ve "Scarlett, seni çok seviyorum" dedi. Gözlerine bakakalmıştım. Yaklaşık bir dakika sonra kapı çaldı. Dylan kapıyı açtı. Bende salondan kapıya bakıyordum. Polisler gelmişti, onu arabaya bindirdiler. Hiç kaçma girişiminde bulunmadan gitmişti. Bir polis telefonumu getirdi ve karakola gittiler.
Sonra bana doğru koşan biri girdi içeri, Cole.
-Scarlett, aaah tanrım. O sapık herifin seni öldürdüğünü düşündüm. Yaşıyorsun, seni çok özledim. -Skyler nerede? O, yaşıyor mu?
-Yaşıyor ama durumu kötü. Yoğun bakımda, onu her gün ziyaret ediyorum dedi .
Skyler yaşıyordu! Sevincimden kendimi tutamayıp ona sarıldım. Yanakları kızarmıştı. Annemin eve gelmesine bir gün kala eve dönüyordum. Bugün Skyler'ı göremeyeceğimi söyleyince üzülmüştüm. Ama yarın sabah erkenden yanına gidecektim. Cole beni evime bıraktı.
Eve gelince kendime makarna yaptım. Akşamleyin de televizyon izledim ve uyudum. Gece boyunca Skyler'ın iyi olması için dua ettim. Ah nasıl olanları ona anlatacaktım? Anlatırsam durumu daha kötüye giderdi. En iyisi iyileşince anlatmaktı.
Güneşin ilk ışıklarıyla gözlerimi araladım. Uykunun verdiği mayışıklık üzerimden dağılınca saçıma fön çektim. Su yeşili topuklu ayakkabılarımı da giydikten sonra kapıya çıktım. Cole'un gelmesini beklerken annemin bu akşam geleceği aklıma geldi. O gelmeden önce evde olmalıydım. Nihayet Cole geldi ve arabaya bindim. İçeri girdikten sonra beni şöyle bir süzdü ve "Çok güzel olmuşsun" dedi. Teşekkür ettikten sonra yola devam ettik. Hastane niye bu kadar uzak diye geçirdim içimden. Belki de kalabalık görmesin diye tenha bir yerde kavga etmişlerdir.
Hastanenin dönen kapısından geçtik. Bu kapılara bayıldığımı söylemeliyim. Danışmaya gittik ve birer ziyaretçi kartı aldık. Asansöre bindik. Ben aynada saçımı düzeltiyordum. Cole ise çaktırmadan aynadan beni izliyordu. Skyler'ın odasının olduğu kata geldik. Bir odanın kapısını tıkladık ve içeri girdik. Önden ben girdim tabi ki. Hemen yanına koştum.
Hastane yatağında yatan kişi kesinlikle Skyler'a benzemiyordu. Kolları ve bacakları derin yaralar halinde kesilmişti. Yüzünde herhangi bir şey olmamasına rağmen çok solgun duruyordu. Koluna serum bağlanmıştı, uyuyordu. Onu kesinlikle bu kadar kötü göreceğimi tahmin etmiyordum. Birden gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Dökülen yaşlar onun koluna gelmiş olmalı ki sessizce "aah" dedi. Yanına oturdum ve saçlarını okşadım. Daha sonra dayanamayıp lavaboya koştum ve ağlamaya başladım. Her şey benim yüzümden olmuştu. Skyler'ı sevmeseydim ne o acı çekecekti, ne de ben...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Pençesi
WerewolfBirden fazla kategoriye giren bir hikaye. (Werewolf, Romance, Vampire) Bir kurtadam ve bir kızın istediği hayatlara ulaşmak için yaşadıkları efsane. Bir göz atın pişman olmazsınız. İyi okumalar :D