8. Bölüm

430 60 29
                                    


Kalbimi yoran iki günün ardından pastaneye gitmek için evden çıktım. İki gün boyunca kendimi eve kapatıp sadece ağladım. İyi hissetmek için artık çalışmam gerekiyordu. Yifan olmadan devam etmek zorundaydım.

"Selam patron!"

"Selam Sehun. Günün tatlısını yapacağız. Mutfağa gel hemen."

Hızla ilerleyip mutfağa girdim ve önlüğümü aldım. Sehun peşimden gelmiş, şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

"Şey.. İyisin değil mi?"

"İyiyim Sehun."

Malzemeleri çıkarıp tezgaha bıraktım ve bir şeyler yapması için ona baktım.

"Orada dikilecek misin?"

"Yifan geldi. Karşıda.. Biraz yavaş yürüyordu. Kardeşi koluna girmişti."

"Ondan uzak durmam gerek Sehun. İncinmesini istemiyorum."

"Ama birlikte çalışacaktık?"

"Bilmiyorum.. Her neyse.. Yardım et hadi."

"Ne yapacağız?"

"Tatlı sushiler."

"Nasıl yani?"

"Malzemeleri hazırladım. Hemen krep için onları birleştir ve iyice karıştır."

Anlamayarak baksa da hemen önlüğünü takıp krep karışımını hazırlamaya başladı. Ben de bir yandan dolaptan muzları çıkarıyordum.

"Bu hazır patron. Pişireyim mi?"

"Sevinirim."

Muzları bir güzel soyup kıvrımlı kısımlarını kestim. Düz bir sopa gibi kalan kısımları ayırıp bir tabağa koydum.

"Karamel sosunu nereye koymuştuk?"

"Akışkan olan mı?"

"Hayır, yoğun olan. Daha katı bir kıvamı olması gerek."

"Soldaki mavi dolapta. Orada kendi yaptığımız reçel ve çikolata sosları da var."

"Tamamdır."

Dolaptaki koyu kıvamlı karamel sosunu alıp pasta kreması için kullandığımız sıkma poşetlerinden birine boşalttım.

"Bunun ağzı küçük, değil mi? Yanlış mı görüyorum?"

"Evet küçük. Tam olarak ne yapacağımızı hala anlamadım."

"Şimdi göreceksin."

Sehun krepleri pişirmeye devam ediyordu. O gerçekten mutfakta harikalar yaratıyordu. Göz kararı olmasına rağmen tüm kreplerin kalınlığı da boyutu da aynıydı.

Çekmecedeki demir çubuklardan birini alıp düz kısımlarını ayırdığım muzların ortasına batırdım. Çok büyük olmasa da küçük de olmayan delikler açtım. Muzu kaldırıp dürbünle bakıyormuş gibi Sehun'a baktım.

"Sence yeterince büyük mü?"

"İçine karamel sosu koyacaksak yeterince büyük bence."

"Kreplerden birkaç tanesini buraya gönder bakalım."

Sehun önümdeki tabağa bir tane krep yerleştirip beni izlemeye başladı. Donmaması için son ana bıraktığım bir işlem için ocağın başına geçtim. Bir tencereye sıcak su doldurup ocağa koydum. Küçük metal bir kasenin içine koyduğum sütlü çikolataları bir güzel eritip kreple buluşturdum.

Üzerine çikolatayı iyice yaydıktan sonra, içine karamel sosu doldurduğum muzu düzgünce yerleştirip yuvarladım. Fazla kalın olmayan halkaları kestiğimde Sehun hayranlıkla bakıyordu.

"Gördüğüm en harika sushi."

"Güzel görünüyor mu?"

"Bence kreplerin boyutlarını ayarlayabilirsek bunu çilek için de yapabiliriz. Her seferinde yeni bir çilek ve krep için ayrı uğraşmamız gerekebilir. Ama ortasında ve etrafında sadece çikolata sosu olursa mükemmel olabilir."

"Bu fikri sevdim. Ortasına sütlü çikolata, etrafına da bitter? Nasıl?"

"Bir tane yemeliyim."

"Seni şapşal.. Gel buraya."

Ağzını açtığında kocaman bir parça kesip tıkıştırdım. Her zaman yaptığımız şeyleri ilk o denerdi. Sanırım ilk kez mutluluğunu bu kadar fazla gösteriyordu.

"Gerçekten beğenmişsin. Hm?"

"Çok beğendim. İlk gelen müşterilerimize ikram etmeliyiz."

"Bugün ben burada olmayacağım. Sana bunu göstermek için geldim. İstersen üzerlerine bademleri ezip serpebilirsin. Bence güzel durabilir. Bir arkadaşıma anlattığımda Hindistan cevizinin yakışabileceğini söyledi. İstediğin gibi servis yapmakta özgürsün.

"Nereye gidiyorsun?"

"Buraya birkaç mutfak malzemesi alacağım. Hep gittiğimiz yerden.. Bazı eksikler gözüme çarptı. Bazı şeyler için de yedek almamız gerek. Bir de arkadaşımın pastanesine uğrayacağım."

"Patron.. Gerçekten iyi değilsin, değil mi? Neden saklıyorsun?"

"Sesli söylediğimde iyi olduğuma inanıyorum. Sadece, bir şeylerle uğraşmam gerek. Dün abine anlattıklarımı dinlediysen anlayış göster. Hm?"

"Üzgünüm.. Pekala, bugünlük izin veriyorum."

"Tanrım.. Sağol patron. Ben gidiyorum. Bir isteğin olursa mutlaka ara. Baekhyun'u arayıp yanına göndereceğim."

Dil çıkarıp önlüğü tabureye bıraktım ve ön tarafa geçtim. Yifan'ın dışarda olduğunu görünce durakladım.

"Konuşmaya çalışacak.."

"Ama duymayacağım Sehun. Eğer çok üstelerse sana postalayacağım. Bugün sen ilgilen. Olur mu?"

"Abim geldiğinde Luhan'ı görmeye gidebilir miyim?"

"Sehun, biz kardeş gibiyiz. Neden izin alıyorsun?"

"Ben.."

"Sevgilini görmeye gidebilirsin. Bu konuda hassas olduğumu biliyorsun. Benden de selam söyle. Bu arada, ona söyle boş olduğu bir zaman ayarlasın. Genelde yoğun oluyor. Toplanıp birlikte bir şeyler yeriz."

"Bu fikri sevdim. Ona ileteceğim. Teşekkür ederim."

"Önemli değil."

Göz kırpıp dışarı çıktım ve adımlarımı hızlandırdım. Aynı anda Yifan da bana doğru yürüyordu.

"Chanyeol! Heeey!"

Başta duymamış gibi yapsam da tekrar seslendi.

"Heeey!! Chan!"

"Efendim?"

Koşar adım ilerlerken biraz yavaşlayıp ona döndüm.

"Bugün konuşmayı planlıyordum. Biraz vaktin var mı?"

"Üzgünüm ama bir yere yetişmem gerek."

"Chanyeol durur musun?"

"Sehun'la konuşabilirsin. Gitmem gerek."

Adımlarımı daha da hızlandırıp onu geride bıraktığımda arkamdan seslendi.

"Konuşmamız gerek! Çok önemli!"

Annesi uğradığımı söylemiş olamazdı değil mi? En azından öylesine biri olarak.. Bu bazı şeyleri sorgulaması demekti. Kim olduğumu merak etmesi veya daha yeni tanışmışken ona gitmemin saçma olduğunu düşünmesi..

Belli ki sadece iş ile ilgili konuşacaktı. Ama yine de duramazdım. Bundan sonra yapacağım tek bir şey vardı: Kaçmak.

Ondan kaçacaktım. Gücümün yettiği kadar..

Delicious ✓Where stories live. Discover now