B-1

400 12 0
                                    

            Aşk gökyüzünde dolaşıp baharı yine sarhoş etmişti. Gönüllerde salınıp onlarla dans etmişti. Ama bir gönül vardı ki o gönülden vazgeçememişti aşk... Aşk yine bile bile yanmayı seçmişti. Zamanını bekledi ve aşk yeşerdi...

            Pencereden gökyüzüne baktı. Gökyüzü bir gelinin duvağı gibi bembeyaz ve saftı. Sonra elindeki aynaya baktı:

            -Yaşayabilir miyim böyle? Böyle bir hayatta yaşayabilir mi insan?

Bu cümleleri söylerken gözyaşları süzüldü çehresinde ve içindeki o ses konuştu yine:

            -Nereden geldiğini ve kim olduğunu unutma...

Ve sonra güldü aynadaki yansımasına ,o sesi destekler gibi dedi ki :

            -Bir Müslüman olduğunu unutma!

            Daha on yedisindeydi... Gencecikti... Lakin hastalık genci yaşlısını dinler miydi? O zaten engelliydi. Bu dünyaya gelen o özel çocuklardan biriydi. Sevinç gözyaşlarıyla değil üzüntü gözyaşlarıyla karşılandı. Hayata merhabası buruk oldu. Sonra annesinin kucağına geldi. Annesi onu sinesine sardı ve gözyaşlarını kundağa akıtırken dedi ki:

            -Adı Umut olsun. Umudu her kırıldığında adı aklına gelsin. Benim kızımın umudunun çürüdüğü yerden umut yeşersin.

            Umut küçükken diğer çocuklardan farklı olduğunu gördü ama asla hastalığına laf etmedi. Sadece diğer insanlardan farklı olduğunu düşündü. Milyonda bir olan bu hastalık Umut'u seçmişti. Bazı doktorlar bu hastalığı bilmezdi. Umut ile karşılaştıklarında annesine sorarlardı:

            -Ne tanı koydular?

            Umut hemen cevap verirdi:

            -Doktorcasını bilmem ama doktorum bana dedi ki halk dilinde benim hastalığımın adı fil hastalığıymış. Görüyorsunuz di mi? Benim sol ayağım fil ayağıymış.

            Annesi hemen burada müdahale eder:

            -Kızım yine karıştırdın di mi? O kadar da öğretmiştim sana ayak ve bacak ayrımını, der tebessüm ederdi kızına. Sonra doktora dönüp:

            -Gördüğünüz gibi sol bacağı fil bacağına benzediğinden bu isim takılmış heralde. Sağ bacağı normal olmasına karşılık ayaklarının ikisi de normal değil. 

            Bu fil hastalığı Umut'u bulmuştu ama bununla da kalmayıp 17 yaşında omurilik felcine yol açmıştı. Belden aşağısı ona ait değildi artık. Hayat Umut için hep bir mücadele olmuştu. Herkesin hayatta bir ilkesi vardı. Umut'un ki ise "Mücadeleyi bırakma!" idi.

            Umut bu hastalığa da baş eğmedi. Hastalığını kabullenip tedavi sürecine hazırladı kendisini. Bunda da başarılı oldu. Kendi işlerini halledemese de değnek yardımıyla yürüyebilir hale geldi.

            Umut şimdi 22 yaşındaydı. Adı gibi hayata hep umut ile baktı. Şimdi İstanbul Üniversitesi 'nde son sınıf öğrencisi olan Umut okuduğu Matematik Bölümünü birincilik ile bitirmek için dersler ile mücadele ediyordu.

            Ve işte aşk bu sefer liman olarak bu surlarla çevrili kalbi seçmişti. Umut'un kalbinde yavaş yavaş yeşermişti ve meyve vermeye gelmişti zaman.

            O ses konuştu:

            -Neden geldin acının ortağı?

            Aşk fısıldadı:

            -Yakmaya geldim buraları, bekle yangından sonra güllü seraları

            O ses kederle dedi ki:

            -Ya kaybedersek bu gönlü

            Aşk güldü ve dedi ki

            -Sınav mıdır ki yaşananlar? Sınavsa eğer neden diptedir notlar? Aslında tek bir rotam var.  Aslı acize duyurmak seraptaki suyu açığa çıkarmak...

            O ses sustu ve Aşk:

            -Sen bile anlayamazsın beni bendeki gerçeği.

DİĞER BÖLÜMDEN KESİT

-Güneşin çıkmasını içerden izleyelim mi? , sesiyle irkildi.

Yavaşça başını kaldırarak siyah gözlerini sesin sahibinin gözlerine kitledi. Birden zaman durdu sanki, rüzgar saçlarını savururken kalbine bir ateş düştüğünü hissetti Umut. Daha önce hiç hissetmediği bu duyguyla başbaşa kaldı bir an.

-Güneşin çıkacağına mı inanmıyorsun yoksa başka biriyle mi beklemek isterdin,dedi aynı ses kocaman bir tebessümle.

Devamı diğer bölümde :)

RUHUNU AŞKLA BOYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin