-17- // Yirmi Üç

212 28 16
                                    

 Yeni bölüm huzurlarınızda! Bugün içimden konuşmak pek gelmiyor nedense. İlgisizlikten öleceğim sanırım :/ 

Kısacık not geçeyim dedim. Twenty Three,  IU'nun yayınladığı son albümün title songu. Eğer dinlemediyseniz dinleyebilirsiniz ve hikaye içinde geçen bazı kısımları anlamak isterseniz Türkçe alt yazılı haline bakabilirsiniz. Ben önceki bölümlerde de yaptığım  gibi elimden geldiğince Türkçeleştirmeye çalıştığım için 'Yirmi Üç' olarak bıraktım.

Ayrıca bölüm sonundaki kısım benim uydurduğum cümleler değil. Başta youtube olmak üzere facebook ve blog yazılarından seçtim. Bir tanesi hariç tamamı Türklere ait. Yani bütünüyle gerçek yorumlar. Yazım yanlışlarını bile düzeltmedim birisinden nefret ederken Türkçenin ne kadar unutulduğunu göstermek için. 

Neyse efendim. Dediğim gibi keyifsizim biraz. Sizi bölümle baş başa bırakıyorum. İyi günler ~

 Kafedeki son müşterinin de eşyalarını toplamaya başladığını görünce, mesaimin bitmek üzere olduğunu fark ettim. Aslında çoktan kapanma saatini geçmiştik ama sona kalan müşteri ders çalışmak için gelmişti ve patron onu beklemem gerektiğini söyleyerek çıkmıştı. Çantasını topladıktan sonra kahve bardağını eline alan öğrenci kapıya doğru yaklaştı. Çıkmadan önce bana da güzel dileklerini iletti ve kafede yalnız kaldım.

 Elime aldığım mor bez ile zaten temiz olan masaları bir kez daha silmeye geçmeden önce kulaklıklarımı kulağıma taktım ve dükkânın kapısındaki 'Açık' yazısını 'Kapalı' ile değiştirdim. Kapıyı kitledim içten. İlkbahar gelmişti, her ne kadar havalar hâlâ serin olsa da, ve bu müzik listemi yenilemenin vakti gelmiş demek oluyordu. Buhranlı balladların yerini eğlenceli, hareketli şarkılar alsa iyi olacaktı. Kulaklarıma dolan depresif şarkıyı ani kararımla durdum ve cebimdeki telefonu çıkartıp kasanın yanına koydum. Dudaklarıma ilk ilişen şarkıyı söylerken kafenin son işlerini halletmeye geçtim.

 Dudaklarıma ilk ilişen şarkı yirmi üç* yaşına basmış bir kız hakkındaydı ve seçimler konusunda ne kadar berbat olduğundan bahsedip duruyordu. İçimden gelen ağlama isteğini bastırarak gülümsedim. Günlerdir ulaşamadığım bu kızın şarkısını neden durduk yere ilişmişti ki dudağıma. Elimdeki bezi başta fark edemediğim bir hiddetle masanın üstüne çarptım ve kasanın yanına gittim. Elime aldığım telefonun ekranıyla bakıştım bir süre. Ardından aldığım yere koydum ve yeniden masaları silmeye geçtim.

 Birkaç gün önce sabah, Ji Eun'la son görüştüğümüz akşamdan sonraki sabah oluyor bu, Min Su'nun annesi kafeye gelmiş ve olay çıkarmıştı. Bana Min Su'nun nerede olduğunu sormuş ve beni polise şikayet etmekle tehdit etmişti. O gün onu hastaneye götürenin ben olmasından belki de, benden şüpheleniyordu. Patronun da ikâzlarıyla dükkânı terk etmek zorunda kalmıştı, Ji Eun'ın önceki gece eve gitmediğini o zaman anlamıştım. Ona ulaşmak istesem de böyle bir imkânım olmamıştı. Onun bana geleceğini ya da bir şekilde ulaşacağını düşünmüştüm. O gün bana her şey anlattıktan sonra daha da yakınlaştığımızı hissetmiştim ama komik bir şekilde, şu an, benden kaçtığını düşünüyordum.

 Nerede kalıyordu, ne yapıyordu? IU olarak Min Su'nun neler karıştırdığından haberdar mıydı? Hiçbirinin cevabını bilmiyordum ve öğrenmemin de tek çaresi bir an önce onunla görüşebilmekti.

 Kafedeki tüm işleri halledince ışıkları söndürdüm ve çektiğim bir sandalyeye oturdum. Sabah zaten açmak zorundaydım ve bir iki saat için eve gitmeye oldukça üşeniyordum. Kollarımı masanın üstünde birleştirdim ve başımı kollarıma dayadım. Gözlerim hafif hafif kapanıyordu ve ben uykuya bütünüyle teslim olmak istiyordum. Telefon çalana kadar.

HAPŞU! • lee jieun fanfiction • (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin