-22- // Min Su-ssi?

162 23 21
                                    

Selam! Uzun bir aradan sonra yeni bölümle geldim! Şimdi öncelikle belirtmek istiyorum, önceki bölüm ne oy ne yorum aldı. Aslında benim için sorun değil, ama bölüm en az 10-20 kez okunduğunu görünce üzülüyorum. Onun için bir değişiklik yapmaya karar verdim. Kaç kişi okuyor gerçekten bilmek istediğim için yapıyorum. Oy verebilir misiniz? En az beş oy olursa bekletmeden atacağım bölümü. Anlayışınıza sığınıyorum.
Ha bu arada. Bölüm içinde geçen doktor ve polis karakterleri yerine kimi düşündüğümü doğru bilene benden bir tam altın! Jfjdkd Mutlaka bu konuda da yorum yapın, bekliyorum. Keyifli okumalar!

Elimdeki gitarı sağ tarafıma bıraktım ve alt kısmına taktığım kabloyu çıkardım. Kaydettiğim melodiyi kontrol etmek için de kulaklığı yerleştirdim kulağıma. Yaklaşık yirmi saniyelik kısmın beni tatmin etmişti etmesine ama son on saniyesinden rahatsız olmuştum. Nedenini anlamak için belki birkaç defa daha dinlemem gerekiyordu. Ama oldukça açtım ve dudaklarım kurumuştu.

Sırtıma doğru bıraktığım battaniyeden kurtulunca aslında evin yeterince sıcak olduğunu anlamıştım. Yerimden doğruldum ve esneyerek odanın kapısına yöneldim. Odadan çıkmadan önce de saati kontrol ettim. Gece üçü geçmişti çoktan. Ve ben muhtemelen yirmi dört saatten fazladır uyumuyordum. Ellerimle göz altlarımı kontrol ettikten sonra önünden geçtiğim aynada süzdüm Min Su'yu. Belki de hafif esmer olmasından, göz altlarında zerre morluk yoktu ama şişmişlerdi. Aynadan gözlerimi çekip buzdolabına yöneldim.

Buzdolabının kapağını açıp birkaç dakika bekledim. Yiyecek birkaç şey almıştım eve ama şu an yemek yapacak vaktim yoktu. Bir an önce tamamlayıp yatmam gerekiyordu. Ellerim ister istemez fıstık ezmesi kutusunu buldu. Onu aldıktan sonra yan taraftaki bulaşıklıktan bir de küçük kaşık aldım ve odama yöneldim. Kilo gibi bir derdim yoktu, enerjiye ihtiyacım vardı.

Odaya gelince içecek bir şeyler almadığımı fark edip elimdekileri çalışma masasının boşta olan kısmına bıraktım. Yeniden buzdolabına yöneldiğimde aklımda yalnızca ritimler vardı. Açtığım buzdolabı kapağını ayağımla tuttum ve ellerimle içini karıştırmaya başladım. Tam umudumu kaybetmişken bir soda şişesi buldum ve heyecanla ellerimi çektim. Ellerimi hızlı çektiğim için birkaç paket yere düşmüştü. Ne olduğunu anlamak için yerden aldım. Sıcak tutması için kullandığım bantlardı. Kendi bedenimdeyken çok sık regl olmuyordum ama olduğumda da çok sıkıntı yaşıyordum. O zamanlar için almıştım.

Paketleri yerine koyarken aklıma gelen düşünce ile birden gerildim ve elimdeki soda şişesini yere düşürdüm. Ne zamandan beri Min Su'nun bedenindeydim ben? 21 Ocak'taydı basın konferansı. Peki ya şimdi tarih? Yerdeki şişeye bakmaksızın buzdolabının kapağını bıraktım ve salonun ortasına geldim. Karşımdaki takvime biraz daha yaklaştım ve tarihi kontrol ettim. Hyun'un konseri 10 Marttaydı ve konserin üstünden sanırım üç gün geçmişti. Yani 13 Mart.

Neredeyse iki ay olmasına rağmen ben, daha doğrusu Min Su neden hâlâ regl olmamıştı. Kilosu da normaldi, aşırı zayıf olsaydı bundan kaynaklandığını düşünebilirdim. Belki de ufak bir kisti falan vardı? Başımı hiddetle iki yana salladım. Bu durum kesinlikle çok huzursuzlandırmıştı beni. Kontrol ettirmeliydim.

Hızla odama yöneldim ve yatağın üstüne bıraktığım bilgisayarı açtım. Bugüne hastaneden randevu alabilirsem harika olacaktı. İhtiyacım olduğunda gittiğim bir hastanenin websitesine girdim. Ah, tabi. Randevu alabilmek için Min Su'nun vatandaşlık kartına ve oradaki bilgilere ihtiyacım vardı.

*

Bitirmiş olmanın verdiği huzur ile koydum başımı piyanonun üstüne. Rastgele basılmış notalar ile gülümsedim ve en azından birkaç saat uyuyabilmek adına orada kalmayı düşündüm. Bir anlığına unutmuş olsam da hastaneye gitmem gerektiğini hatırladım. Zorlanarak kaldırdım başımı. Duş alıp üstümü giyinmem gerekiyordu. Hastane yakın değildi, taksi ile gitsem bile en az yarım saat vaktimi alacaktı.

Çantanın içindeki cüzdanı ve kimliği kontrol ettikten sonra hastaneden içeri girdim ve görevliden yardım alarak gitmem gereken yeri buldum. Sanırım iki yıl önceydi, yine aynı doktora gelmiştim. Benzer sebepten. Ama o zamanlar normalden daha zayıf olmamdan kaynaklıydı. Ayrıca çok fazla egzersiz yaptığımda da düzensizlik sorunu yaşayabileceğimden, bunun doğal olduğundan bahsetmişti doktor.

Yanımda durup içeriye geçmemi bekleyen görevliye gülümsedim ve ona teşekkür ederek el salladım. Ardından doktorun kapısını hafifçe tıklatıp kapıyı açtım. Yıllardır bu mesleği yapıyor olmasına rağmen sanki hâlâ yirmilerindeymiş gibi bir havayla saçlarını kızıla boyatmıştı bu sefer. Önceki geldiğimde de sarı olduğunu düşününce, gerçekten yaşlanmaktan hoşlanmıyor hep genç kalmak istiyor olmalıydı.

"Hoş geldiniz Min Su-ssi. Lütfen şöyle geçin." Beni görür görmez ayaklandı ve tam karşısındaki koltuklardan birini gösterdi. Yüzümden Min Su'nun gülümsemesini düşürmeden koltuğa geçtim ve doktorun da karşıma oturmasını bekledim.

"Şimdi şikayetlerinizi dinlemek istiyorum lütfen." Masasının üstünden şu an takıyor olduklarıma benzeyen bir gözlük aldı ve taktı. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim ve bazı şeyleri değiştirmek kaydıyla ana konunun dışına çıkmaksızın bir hikaye yazdım. Bir kaza geçirdiğimi ve hafızamı kaybettiğimi de eklemeyi unutmamıştım. Çünkü ben Min Su olmadan önce, Min Su'nun bu durumla ilgili bir bilgisi var mı yok mu bilmiyordum.

Kızıl saçlarını elleri ile birkaç defa geriye doğru atmış, bir kez bile konuşmamı bölmemiş ve sonuna kadar dinlemişti. Bitirdiğimi anladığında ise tereddütle gülümsedi ve beni bazı testler için hazırlanmam gerektiği ile ilgili bilgilendirdi. Çok konuşup tahminde bulunmaması hakkında kafa yormadım, gerekli testleri ve kontrolleri yaptırmak için doktorun odasından çıktım.

*

Elimde tuttuğum kağıtları sırt çantama sokuşturdum ve asansörlere yöneldim. Altı saatten fazladır oradan oraya koşturuyordum ve sonuç... Beklediğimden daha korkunçtu. Asansörden inip hastanenin çıkış kapısına yürümeye başladım. Öğlen geldiğim hastaneden neredeyse akşam çıkıyor olmak komikti gerçekten.

Büyük giriş kapısının dış kısmında polis arabasına ait ışıklar gibi görünen renk cümbüşü takıldı gözüme. Belki de ambulanstır, ben yanlış anlamışımdır diyerek otomatik kapılara yaklaştım ve çok geçmeden de kendimi dışarı buldum. Karşımda bir polis aracı duruyordu, yanlış anlamamıştım demek. Üstünde üniforma olan bir polisin bana yaklaştığını görünce yutkunmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Hiçbir alakam olmamasına rağmen, sanki direk olarak bana doğru yürüyordu ve durum oldukça garipti. Bir adım dahi atamaz halde donakaldım yerimde. On beş saniyeyi geçmemişti ki uzun boylu, küçük yüzlü polis memuru yanıma geldi.

"Min Su-ssi?"

"E-Evet. Be-Benim." Titreyen sesimi duyduktan sonra arkasına dönen polis memuru arabaya doğru el salladı ve beni işaret etti. Hâlâ ne olduğunu anlamamış bir şekilde ona baktığımı fark edince gülümsedi. Önümden yan tarafıma geçti ve elini bana doğru uzattı.

"Özür dilerim ama bana karakola kadar eşlik etmeniz gerekiyor."

Dansa kaldıran bir centilmen edasıyla uzattığı eline baktıktan sonra sağıma dönüp koşmaya yeltendim. Ancak bunu önceden sezmiş gibi polis benim önüme geçmiş ve ardından omzumdan hafifçe tutarak beni polis arabasına yöneltmişti. Kapıyı yine centilmenliğinden ödün vermeyen bir kibarlıkla açtı ve elleri ile oturmamı işaret etti. Omzumdan hâlâ çekmediği elleri ile o da yanıma geçti.

Kaçmaya yeniden yeltenmedim. Çünkü içimden bir ses bunun Min Su'nun annesi ile ilgili olduğunu söylüyordu ve bir şeyleri baştan çözmek, onunla görüşmek iyi olabilirdi.



HAPŞU! • lee jieun fanfiction • (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin