Kırmızı önlüğü üstümden çıkardım ve herhangi bir leke olup olmamasına karşın kontrol ettim. Leke olmadığına emin olduktan sonra katlayıp bana ait olan dolabı açtım. Önlüğü yerleştirdikten sonra askıda aldığım ceketimi üstüme geçirdim ve personel odasından dışarı çıktım.Patrondan izin almıştım erken çıkmak için. Belki iki yıldan fazladır çalışıyordum burada. Ama ilk defa şu son birkaç aydır bana karşı kibardı dükkanın sahibi. Genç bir işletmeciydi. Müşterilere karşı her zaman nazikti ama bana hep mesafeli yaklaşmıştı. Sabah işe geldiğimde ilk gelenin patron olduğunu görmüştüm ve ondan izin istemiştim. Bana 'eğer onunla buluşacaksan izin verebilirim' demişti. Şaşırmıştım.
Bir süredir Min Su ile yalnızca kafede görüşüyorduk, onda da on beş dakikadan fazla sürmüyordu bu görüşmeler.
Pencere kenarındaki masalara yaklaştım ve yalnız başına orada oturan patronun yanına gittim. Çıkmadan önce haber vermeliydim en azından.
"Eun-ssi, ben izin aldığım üzere iki saatliğine çıkıyorum."
Bana döndü yüzünü ve gülümsedi. Eliyle beni kovar gibi bir işaret yaptı. Başımla onayladım ve yanında ayrılıp kapıya yöneldim.
"Ha, unutmadan. Ha Jun bugün kahveleriniz benden. Tezgâhın üzerindeler, almayı unutma."
Şaşkındım, beklemiyordum. Ancak şaşırdığımı ona belli etmemek için tezgâha yaklaştım ve bardakları aldım çıkmadan önce. Yeniden selam verdim patrona ve çıktım. Dershaneye yakındı dükkan. Çok sürmeden varmıştım kapının önüne. Kafede buluşmayacağımızı haber vermemiştim ona. Şaşıracaktı muhtemelen. Ancak sıkılmıştım sürekli aynı mekanda olmaktan. Onun da ev ve dershane dışında bir yere gitmediğini bildiğimden, biraz yürümenin iyi olacağını düşünmüştüm.
Ona neden yardım ediyordum? Bir süredir bunu düşünür olmuştum. Aklımda sürekli bunu neden yaptığım ile ilgili sorular dolanıyordu. İç sesim bunun acıma olduğunu söylüyordu. Ona acıdığımı ben de biliyordum, ama onunla ilgili beni rahatsız eden başka şeyler vardı.
Dershanelerine en yakın kahve dükkanının bizimki olmasından, genelde dershane öğrencileri çalıştığım yere çok uğruyordu. Bazen gelenler kahvelerini alıp gidenler oluyor, bazıları gürültülere aldırmadan kafenin bir köşesinde ders çalışıyordu. Ve beni ilgilendiren bazıları ise arkadaş çetesi ile bir masaya oturup saatlerce dedikodu yapıyordu. Min Su hakkındakileri de hep bu kesimden duyuyordum. Oldukça acımasız laflar sarfediyorlardı ve Min Su'ya acımama sebep olacak hikayeler anlatıyorlardı aralarında.
"Ha-Ha Jun? Seni burda görmeyi beklemiyordum."
Gelen ses ile sıyrıldım düşüncelerimden. Sesin kaynağına bakmak için başımı altmış derece aşağı indirmem gerekmişti.
"Sürekli kafede oturmaktan sıkıldım, biraz yürümenin iyi geleceğini düşündüm. Yani senin için bir sakıncası yoksa?"
Kaşlarımı hafif çattım, sorumun cevabını bekledim. Kolundan hiç çıkarmadığı saatine baktı, ardından gözlerini etrafta gezdirdi.
"Tamam, biraz yürüyelim."
Dershaneden birkaç metre uzaklaşınca aklıma geldi elimdeki kahveler. Muhtemelen soğumuşlardı. Yine de elimdekilerden birini ona uzattım ve patronun ikramı olduğunu söyledim.
"Ona karşı gerçekten mahçubum. Hem seni işinden alıkoyuyorum hem de sürekli bana ikramlarda bulunuyor."
Bir süre aynı cadde boyunca konuşmadan ilerledik. Sağ elimde sıkıca tuttuğum kahveden birkaç defa içmeyi denemiştim ama hâlâ oldukça sıcaktı ve yürürken içilebilecek gibi değildi. Boşta olan elimi ceketimin cebine attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAPŞU! • lee jieun fanfiction • (✔)
FanficHayatımda ilk defa, ve muhtelemen sondu, kendi gözyaşlarımı sildim. Kendi kendime sarıldım. Kendi hıçkırıklarımı dinledim ve kendi sırtımı sıvazladım. Hayatımda ilk defa, ve muhtemelen sondu.