-3-//

397 42 6
                                    

Çığlık atmıştım. Tekrar tekrar çığlık atmıştım. O da neydi öyle? Gözlerimi kapattım ve hemen yerimden doğruldum. Görmek istemiyordum. Bir kabusun içindeydim ve buna kesinlikle tahammül edebilecek gibi değildim. Gözüm kapalı yürümeye çalıştım. Kapıyı bulup çıkmalı ve şirketime, evime dönmeliydim. Ya da belki bir arabanın önüne atlayıp bu kabusu sonlandırabilirdim.

Yanlış görmüş olabilirdim, değil mi? Evet, kesinlikle yanlış görmüştüm. Lavaboya gidip kontrol etmeliydim. Gerçek bir aynaya bakmalıydım. Gerçek. Bir. Aynaya.

Gözümü açtım ve Ha Jun'u gördüm. Gözlerim gözyaşlarından ötürü buğulanmıştı ve net göremiyordum onu. Ayağa kalkmıştı ve bana, gözlerimin içine bakıyordu.

"Min su, bir sorun mu var?"

Yine yapmıştı. Lanet olsun ki, bana yine öyle seslenmişti. Birden olduğum yere oturdum ve bağırarak ağlamaya başladım. Beynim kesinlikle bulanıktı ve tam olarak ne için ağladığımı bile bilmiyordum. Gözlerimi açtığımda bana dehşetle bakan gözleri gördüm. Ha Jun elini bana doğru uzatmıştı ama dokunamıyordu. Neden olduğunu bile bilmiyordum. Kafam kesinlikle yerinde değildi ve benim bu ortamdan kurtulmam için uyanmam gerekiyordu. Güzel bir rüya gibi gelen ama vakit geçtikçe kabuslaşan şu şeyden. Kendi hayal gücümden.

Zorlanarak da olsa ayağa kalktım ve gözlerimle kafeyi taradım. İnsanlar şaşkınlıkla bana bakıyordu ama kimse de kalkıp kafeden çıkmaya meyl etmiyordu. Lavabo olduğunu tahmin ettiğim yeri gördüm. Yalpalayarak ilerlemeye başladım. Yalpalıyordum çünkü bağırırken ve ağlarken neredeyse tüm enerjimi çürütmüştüm. Kapıya ulaştım ve içeri girdim. Aynaya bakmamaya çalışarak kapıyı kapattım.

Derin bir nefes aldım.

Bir kez daha.

Ve bir kez daha.

Gücümü toplayarak başımı kaldırdım, aynaya bakmak için.

Lanet olsun.

Bu. Ben. Değildim.

Çığlık attım yine ve yine. Ama hızımı alamamıştım. Ama tatmin olmamıştım. Yumruk yaptığım cılız elimi aynaya doğru savurdum. Bu lanet rüya artık bitmeliydi. Uzamıştı, çok uzamıştı.

Ayna gözlerimin önünde un ufak olurken ben yere düşmüştüm bile. Ağlıyor muydum, yaşıyor muydum, nefes alıyor muydum o an? Hatırlamıyorum.

Gözlerim hafifçe kapanmıştı ve omuzlarımda bir sıcaklık hissettikten sonra bilincimi tamamiyle kaybetmiştim.

*

Lavaboya doğru bir o yana bir bu yana savrularak yol alıyordu. Sanki sarhoş gibiydi ve gerçekten garip davranıyordu. Ve ben ne yapacağımı, ne yapmam gerektiğini zerre bilmiyordum. Onunla dört yıl önce tanışmıştım ama aramızda birkaç kelimenin dışında bir kez bile konuşma geçmemişti. Yalnızca onunla ilgili söylentiler arada kulağıma geliyordu, onun dışında hiçbir fikrim yoktu kendisi ile ilgili.

Sonunda lavabonun kapısına ulaştı ve temkinli hareketlerle kapıyı açıp içeri geçti. Nedenini bilmez bir halde ben de kendimi lavabonun kapısına doğru adımlar halde bulmuştum. Kapıya iyice yaklaştım ve kapının kulpuna doğru elimi uzattım. Tam o anda yeniden çığlık atmaya başladı.

Bir kez.

İki kez.

Üçüncü kezi beklememeye kararlıydım ve sürgülü kapıyı kaydırarak kapıyı açıyorken o sesi duydum. İçeride bir cam kesinlikle paramparça olmuştu. Kapıyı tam açtığımda onu yerde ağlıyorken gördüm. Bir şeyler mırıldanıyordu. Aynayı paramparça etmişti ama o cılız elle yapmış olabileceğini düşünmemiştim bile, elindeki kesikleri ve cam parçalarını görene kadar. Hemen ona doğru adımladım ve eğildim. Gözleri kapanmıştı ve bir anlığına ağlaması kesilmişti. Yakınına geldiğim için ne mırıldandığını duymuştum. Aynı cümleleri tekrar tekrar söylüyordu.

HAPŞU! • lee jieun fanfiction • (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin