-4- // Ders Notu

343 35 14
                                    

Arabadan inmeden önce son kez süren kişiye baktım. Anne demeye hâlâ gücüm yetmiyordu. Gülümsedim ona hafifçe ve arabadan indim. Ben dershaneye doğru yürürken endişeli gözlerle bana bakıyor olduğundan adım gibi emindim. Pardon, adım gibi derken, hangi adım? Min Su, evet, bu olmalı.

Cam kapıdan girip koridorları takip ettim ve kendi dersliğimi buldum. Bundan bir gün önce Min Su'nun annesiyle gelmiştik buraya ve matematik öğretmeniyle görüşmüştük. Durumu izah etmiştik ve o yalnızca başını acıyarak sallamaktan başka bir tepki vermemişti. Bana hangi dersliğe gelmem gerektiğini göstermişti ve sonra eve dönmüştük.

Durumu izah etmiştik derken şunu kast ediyorum, ruhumun yanlışlıkla başka bir bedene girdiğini söylememiştim elbette, ki bunu Min Su'nun annesine söylediğimde beni psikiyatrist psikiyatrist gezdirmişti. Düşünce başımdan darbe aldığımı ve bundan dolayı hafıza kaybı yaşadığımı söylemiştik. Ki Min Su'nun annesi de buna inanıyordu. Ona birkaç kez söylediğim halde inamayınca, onun ve doktorun var sayımını kabul eder gibi yapmıştım.

Dersliğimi buldum ve amfi gibi sıralanmış her biri yedi-sekiz kişilik sıralardan üçüncüsüne geçtim. Sınıf boştu. Özellikle ders vaktinden önce gelmiştim ki insanların dikkatini çok çekmeyeyim. Sırtıma taktığım siyah çantayı yavaşça sıranın üstüne bıraktım ve oturdum. Çantadan kalemliği ve defteri çıkarttım. Ders programını da almıştım dün ve ilk dersimin matematik olacağını biliyordum. Ben ders için hazırlığımı yaparken birkaç kişi de gülerek dersliğe girmişti. Bakışlarımı onların olduğu tarafa çevirmeden önce aslında mutluydum. Yılların ardından ilk defa derse girecektim ve derse hazırlanıyor olmak bile aptalca gülümsememe sebep oluyordu. Ancak gülümsemem o birkaç kişiye bakarken soldu. Hepsi birden olduğu yerde durmuş iğrenç bir yüz ifadesi ile beni süzüyorlardı.

"Min Su abla, gelmişsin. İki haftadır yoktun, şaşırdık gelmeyince."

Üç kızın üçü de okul üniforması giymişti ve en sağdaki konuşmuştu. Bana abla deyişinden, Min Su ile yakın mıydı, sorusu düştü aklıma. Anlamsız bakışlarımı devam ettirdiğimden olsa gerek, kahkaha attı ve hızla yanıma geldi.

"Söylenenler doğru muydu yoksa? Hafızanı mı kaybettin?"

Yanıma birden oturdu ve saçları ile oynamaya başladı. Cevabımı merakla beklediğini anlamıştım ama içimden bir ses onun olumlu yanıt karşısında göbek atacağını söylüyordu. Gözlerindeki o aptal bakıştan ve ağzını eğerek konuşmasından Min Su ile yakın olmadıkları sonucuna varmıştım.

"Geçici bir hafıza kaybı."

Aklıma diyecek başka bir şey gelmemişti. Ne kadar tahminim yakın olmadıklarından yanaysa da, Min Su'nun ilişkilerini bozmak istemiyordum.

"Kimdiniz bu arada?"

Aramıza mesafe koymak en iyisi olacaktı. Min Su'nun bedenini kullanarak ilişki kurmak yapmam gereken son şey olmalıydı. Tam o anda aldığım karar, şu süreç boyunca insanları olabildiğince benimle iletişime girmekten kaçırtmak zorunda olduğumdu.

"Ama ablaa, üzüyorsun beni. Hiç mi hatırlamıyorsun?"

Üzüldüğünü iddia ederken ağzı kulaklarına varmıştı ve cırtlak sesi ile keyfimi kaçırmıştı bile. Bir an önce onu kovmalıyım diye düşündüm.

"Hatırlamıyorum. Bundan, lütfen ben hatırlayana kadar benimle konuşma. Huzursuz hissediyorum."

Min Su bu yaptığıma kızar mıydı? Alkışlar mıydı yoksa. Kesinlikle bilmiyordum ama şu an için en uygun tepkinin, ifadenin bu olduğuna karar verdim. Oflayarak yanımdan kalktı ve kendi arkadaşlarının yanına gitti. İlk sıraya gitmişlerdi ve rahat bir nefes alabilmiştim.

HAPŞU! • lee jieun fanfiction • (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin