-1.BÖLÜM-

349 37 6
                                    

"Kurallar, kurallar, kurallar... Hayatın vazgeçilmez parçası, en büyük düşmanı olan kurallardan nefret ediyorum. Hayat, gelişi güzel, yaşanmaya hazır, ne olacağı kestirilen lakin, kestirebildiğiniz harici oluşan içi dolu kutulardır. Buna karşın neden olacaklara kurallarla kelepçe vurulmaya çalışılır? Veya neden kurallar ile hayatlar esir alınır? Hiçbir fikrim yok sanırım. Hepsi memnuniyetsiz insanların uydurmaca dahilinde kurmacası. Belki de ben de bir kurmacayım. Ya da gerçeğin de farkında kurgunun size hazırladığı bir tuzağım. Bunu bilemeyiz. İzleyip herbirlikte göreceğiz.

Ben kim miyim? Ben şu masallarda ki cadılara maruz kalmış, kurtulamamış, o lanet insanım. Tek farkım prenses olmamam... İsterdim ki hayata bir prenses olarak başlayayım. Lakin... Asıl prenseslik doğduğun anda değil, zamanın sana verdiği bir armağandır. Çünkü asıl prenseslik doğmakla değil, ezilmişliğinizin doğrultusunda kazandığınız güçtür.

İşte bu benim. Ezilmişliğin gölgesinden çıkmış, geceye mahkum,güneşe bir o kadar aşık... İşin komik tarafı benim ismim de Gece. Anlaşılan benim kaderim doğmadan yazılmış. Ben Gece. Ezilen, hor görülen, dalga geçilen, lakin acısını kendinden başkasına göstermeyen..."

Tam bunları kaydediyorken bir gürültü duyuldu. Masamdan kalkıp sesin kaynağına yöneldim. Koridoru geçtim. Yüzümü salona çevirdim. Salonun kapısı kapalıydı. Şaşırdım, bu durum irkilmeme sebep oldu. Odanın kapısının kapalı olması bizim evde pek hayli alamet değildi. Kapıyı açtığımda annemle babamın tam ortasında, düşmüş, birini kanatmaya pusu kurmuş cam kırıklarıyla göz göze geldim. Neden kırıldığı hakkında bir fikrim vardı lakin... Bu sebepten dolayı kırılan tek o vazo değildi.

Son zamanlarda babamın işlerinden dolayı taşınma isteği, yeni taşınmış bize oldukça zor gelmişti. Okul değiştirme konusunda master yapmış, doğru düzgün arkadaş edinememiş ben, stres yapıp yorgun düşmüş, zorluklar atlatmış annem, artık aynı sıkıntıları tekrar tekrar yaşamak istemiyorduk.

Her ne kadar aldırış etmesem de evin her köşesinde bir kırgınlık vardı. Her akşam bize zindan olurken, bu olanlara karşı koymamak, koyamamak canımı çok yakıyordu. Gün geçtikçe biz de bitiyor, bu kavgalardan yorgun düşüyorduk. Bin bir türlü hayallerle geldiğimiz bu ev, mutlu kahkahalardan çok, yüksek seslerle beraber kırılan kalplere maruz kalıyordu.

Baba kelimesi bir kız için çok şey ifade eder. Benim için de öyle, çünkü her kız bilir ki en güvenli sığınak babasının kollarıdır. Kaç yaşında olursanız olun, babanızın yanında birer çocuğa dönersiniz.

Biz babamla hep öyleydik. Peki ya şimdi ne değişti?  O donuk bakışlı, soğuk adam benim babam mıydı? Hiç zannetmiyorum. Sadece bu kötü bir rüya olabilirdi. İşte bu yüzden inanmak istemedim babama. Bir tek iş olmamalıydı bunun sebebi. Ne olduğunu bilmiyordum ama er  ya da geç öğrenecektim.

Kararımdan hiç dönmedim. Israrlar fayda etmedi. Kelimeler kifayetsiz kaldı. Ancak babamın sabrı da artık tükenmiş, bitik düşmüştü. O andan sonra benim bir iradem olmadığını anladım. İşte buradayım. O lanet olası şehir için evimden ayrılıyorum. O cehennem için yola çıkmış, geliyorum. Gittiğim her kilometre de her saatte delirecek gibi oluyorum. Bu yüzden kendimden ve bu şehirden nefret ediyorum.

Yol yaklaşık üç saat sürdü. Eksik mi fazla mı pek bilmiyorum. Zaten pek de bir önemi yok. Düştüğüm cehenneme bakıyorum. Burası gerçekten bir cehennem. Her yer dümdüz. Tıpkı çocukken oynadığım oyunlar gibi. Dikenler var. Çok, pek çok. Her birini gördüğümde kalbime saplanan. İşte bu yüzden nefret ediyorum. Buradan, bu şehirden.

Kalacağımız eve döndüm yüzümü. Bu bir şaka olmalıydı. Başka nedeni olamazdı. Ev yeşil tonlarında, dört katlı bir binaydı - Binadan sayılıyorsa tabii.-  Çünkü milattan kalmış son örnekler listesine girebilecek kadar köhne ve eskiydi. Eve bakmak bile yormuşken, anneme baktım. Yorgunluğu yüzünden belliydi. Onun da istemediği gözlerinden okunuyordu. Yine eve döndüm. Kapadım gözlerimi. Gözümden bir yaş, sadece bir yaş aktı. Bedenimden kaçmak isteyen ruhumun kırıntıları göz yaşı olarak düştü gözlüğüme.

Gelelim bu işin ana fikrine... Sahi, bu işin bir ana fikri ne olabilirdi ?

GECEYE MAHKÛM GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin