yotsu; don'yoku

1.1K 207 39
                                    

2. Gün

-: Bir önceki gün konuştuğumuzda sesin korkulu geliyordu. Elbette nedenini unutmadım ama, daha iyi misin Namjoon?

Gelen mesaja karşı telefonu bir kaç kez elinde döndürdü. İyi değildi. İkinci günün onuncu saatini yaşıyor fakat rahat hissetmiyordu. Gece uyuyamamış ve ışıkları sabah olana kadar açık bırakmıştı. Kendinden nefret etmesini sağlayacak bir korku vardı içinde, daha önce yaşamamıştı.

Buradan defolup gitmeyi ise bir çok kez düşünmüş, birden fazla gidiş şeklini kafasında kurgulamıştı.

İçlerinden biri tabloyu kül edip o lanet şeyin kimsenin başına üşüşmemesini sağlamaktı.
Bir diğeri ise öylece çıkıp gitmekle alakalı basit ve kolay bir yöntemdi.

"Ona cevap vermeyecek misin?
Bundan on dört yıl önce, telefonlar bu kadar gelişmiş değildi. Beni bitirdiğin seneyi diyorum. Fakat şimdi görüyorum ki insanlar yine tuhaflıklarını sergileme yollarını bulmuş."

Namjoon onun daha ilk cümlesinde yerinden sıçramışken geri kalanını dinlememişti. Çalışma masasının sandalyesine sinip yatağına uzanmış bedene olabildiğince az bakmaya çalıştı. Fakat korku, insan vücudunda çok farklı bir sistem ile işlerdi. Eğer korkarsa, insan korktuğu şeye daha çok odaklanırdı ki, ani bir harekette en hızlı refleksi ile kendini koruyabilsin ya da kaçabilsin.

Namjoon'da bununla birlikte defalarca bakışlarını telefonuna yazdığı mesaj ve sarı saçlı üzerinde gezdirmişti. İşi bittiğinde ise sadece sarı saçlıya odaklandı.

-: İyiyim. Küçük bir kaygıydı sadece. Daha iyiyim.

Hoseok'a yalan söylemiş olması o anda kendini birazcık daha güvensiz hissettirmişti.

"Moon."

"Ben Moon değilim." dedi birdenbire. Konuşmayı bile düşünmediği gence şimdi derdini anlatıyordu. Düşüncelerinin değişme hızı inanılmazdı. "Ben sadece araştırmaya geldim."

"Neyi araştırmaya geldin? Bu odanın ne kadar sıkıcı ve tuhaf olduğunu mu?"

Namjoon ağzını açıp gence cevap vermeye yeltenmişti ki odasının kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. Yatağındaki beden anında kaybolmuştu.

Gelen ise ev sahibinden başkası değildi.

"Hey, selam."

Seokjin elini kaldırıp Namjoon'u selamladığında diğeri de karşılık verdi.

"Böyle pat diye girdiğim için üzgünüm ama sana şey söylemeliyim,"

Namjoon can çekişir gibi konuşan tuhaf gence bakmaya çalışsa da gözlerini zorlukla tablodan alabiliyordu. En sonunda, acı çekse de sadece Seokjin'e bakmayı başardı.

"Eğer kahvaltı istersen mesaj at, öğle yemeği? Mesaj at. Akşam? Mesaj. Ara öğün, tatlı, kuruyemiş, tuvalet tıkandı, banyo veya odam temizlenecek. Mesaj. Anlaştık mı? Çünkü her dakika koskoca evde hizmetlilerim gelip seni kontrol edemez."

Seokjin konuşmayı bitirdiğinde Namjoon ani çıkışa karşı ne diyeceğini şaşırmıştı. Ev sahibini kızdırmış mıydı? Öyle gözükmüyordu. Başını olumluca sallamak ile yetindi sadece.

"Güzel, anlaştığımıza sevindim. " dedi Seokjin ve kapıya yöneldi. Fakat bir anda durup geri dönmüştü. "Birde, Namjoon... arada bir duş almalısın. Banyonun kapısını açık bırakırsan bu mavi pantolonlunun gücüne gitmez sanırım, ha?"

Namjoon söylenenlere karşı yarım bir sırıtış takındı yüzüne.

"Beni azarladığın ve kötü koktuğumu söylediğin için teşekkür ederim Seokjin. Şimdi izin verirsen, üç günlük tuttuğum odamda bir tabloyla uğraşacağım."

Seokjin omuz silkip odadan çıktı.
Namjoon'un onun hakkındaki fikirleri değişmemişti. O, garip ve aykırıydı.

"Bundan bahsediyordum işte. O da tuhaflığını sergiledi az önce."

Tablodan tekrar çıkmış olan sarı saçlıya cevap vermedi ve duşun yolunu tuttu Namjoon. Kapısını, azarlama anında söylenilen gibi açık bıraktı. Onu, bir hayaletin çıplak görüp görmemesi ise umrunda değildi.

"İnsanlar tablomun yanından geçerken hep şunları söylerdi."

Sarı saçlı gidip banyodaki tuvaletin üstüne oturdu usulca.

"'Bu tabloyla kalanların gerçekten üç gün içinde öldüğü doğru mu?', 'Ah, Lanetli Çocuk. Mükemmel fırça darbelerine karşılık böyle kötü bir hikayeye sahip.', 'Çizerinin de bu tablo yüzünden öldüğü söyleniyor.'.

Genelde bu söylenenlere takılmazdım. Sonuncusu aklımı kurcalardı sadece ama şu duyduğum kafamı hepsinden daha çok karıştırırdı.

'Gidelim buradan, ona bakmak bile korkutucu.'"

Namjoon biraz önce ısıttığı suya kıyafetlerini çıkardıktan sonra girdi.

"Korkutucu tuhaf bir kelime. Anlamını bilsem bile hiç hissetmedim. Fakat ölüm, ölüm hepsinden daha tuhaf. Ölüm ne demek Moon?"

Saçlarını ve bedenini ıslattığı sırada Namjoon, konuşmak için dudaklarını araladı.

"Yarın, bana yaptıracağını umduğum bir şey." diye mırıldandı.

Sarı saçlı onu duymuş fakat dediklerine bir manâ katamamıştı.

"Peki ben bakılmayacak türden biri miyim? Korkunç muyum?"

Namjoon banyo perdesini araladı ve tuvaletin üzerinde oturan küçük gözlü, küçük burunlu ve ince dudaklı yüze bir kaç saniyeliğine baktı.

"Değilsin." dedi gözlerini bir kez sıkıca kapatıp açtıktan sonra. "Güzelsin."

Neyseki sarı saçlı, güzel kelimesinin ne anlama geldiğini biliyordu.

norowareta shõnen #namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin