"Yemek için teşekkür ederim Bayan..."
"Song."
Namjoon yaşlı bayana gülümseyip onun için hazırlanmış tepsiyi elinden aldı.
"Bay Kim bunu almanızı istedi. Odadan çıkamayacağınız için bir isteğiniz olduğunda ona mesaj atabilirmişsiniz."
Namjoon ona uzatılan telefona bakarken şaşırmıştı.
"Benim... telefonum var zaten."
"Bana böyle emredildi."
Teşekkür edip telefonu da aldı ve kapısını kapattı. Elindeki tepsiyi çalışma masasına taşıdı. Sandalyeye oturup üzeri kapatılmış kahvaltılıkları açıp süslü olmayan zengin kahvaltısına başladı. Ancak, içinde bir ürperti ortaya çıkmıştı.
Yemeğini yerken her an tedirgin hissediyor ve her lokmasından sonra mutlaka tabloyu kontrol ediyordu.
Yemeği bitene kadar sürmüştü bu. Kalp atışları aralıklarla sebepsizce hızlanmıştı. Tepsiyi kapının diğer tarafına koyup içeri girdiğinde sanki reflekslerinden biriymiş gibi gözleri yine tabloyu buldu.
Hiçbir sorun yoktu. Hemde hiçbir şey. Vücudu yersiz tepkiler veriyor olmalıydı.
Bu eve gelmeden önce dinlediği hikaye muhtemelen onun bilinçaltını etkilemiş ve şimdi de onun istemediği duyguları yaşamasına sebep olmuştu. Bu rüyasını da açıklardı.
Yatağına oturdu. Yeni telefonunu çıkarıp kayıtlı olan tek numaraya bir mesaj attı.
-: Telefon için teşekkür ederim. Kahvaltı da oldukça lezzetliydi.
Aleti cebine atıp yatağından kalktı. Tül perdelerin kapattığı bahçeyi görmek istemişti bir an için. Rüyasında ki gibi miydi, yoksa tamamen farklı mı?
Perdeleri aralayıp gördükleri karşısında tepkisiz kaldı.
Basit, düzensiz ve renksiz bir bahçeydi.
Koyu yeşil çimlerden başka, evi diğer yerlerden ayıran taş duvarın önünde sıralı şeftali ağaçları vardı, o kadar.
Ah birde, bahçenin ortasına oturmuş, çimleri yolan sarı saçlı bir genç vardı fakat Namjoon onu önemsememişti. Muhtemelen hizmetlilerden biriydi.
Titreyen telefona gitti eli bir an ve yeni mesajı açtı.
-: Afiyet olsun.
Kim Seokjin'in ne tür bir kafaya sahip olduğunu anlamakla uğraşmayacaktı.
Telefondan başını kaldırıp bahçeye son bir kez bakmak istemişken korkudan geriye tökezlemek zorunda kalmıştı. Sarı saçlı genç camın önünde öylece Namjoon'a bakıyordu.
"Beni korkuttun..." diye mırıldandı Namjoon. Genç, açması için bir kaç kez cama tıklatmıştı.
"İçeri mi gelmek istiyorsun? Fakat... ben..."
Konuşmaya devam ederken bir anda duraksadı. Sesinin öbür tarafa gitmediği aşikardı.
"Ah, her neyse."
Sürgülü kapıyı aralayıp gencin hızla içeri girmesini sağladıktan sonra kapattı.
Genç ise kollarını iki yana açarak Namjoon'u kucaklamak için hamle yapmış, fakat durdurulmuştu.
"Hey, dokunmak yok. Seni tanımıyorum."
Sarı saçlı başını yana eğdi.
"Gençleşmişsin. Belki de bu yüzden aklını kaybettin."
Namjoon anlamamıştı.
"Akli dengem yerinde."
"Sanmıyorum... şu haline bak. Bu giydiğin çirkin şeylerde ne?.. Her neyse, bunlar önemli değil. Geri dönmene sevindim Moon, bir öncekinden sonra bir daha dönmezsin sanmıştım. Bir önceki gidişin hala aklımdan silinmiyor."
Namjoon burun kemerini sıktırdı. Bir deliyi odasına aldığına inanamıyordu. Böyle bir evde, böyle bir olay yaşadığına ise ayriyetten inanamıyordu.
"Pekala... Ben aradığın kişi değilim çocuk. Evine git."
Sarı saçlı bir kez daha başını yana yatırdı.
"O sensin. Görebiliyorum Moon. İlk başlarda beni hatırlamadığını ikimizde biliyoruz. Yinede sorun değil, alışman hep zaman almıştı zaten. İki saat kadar."
Namjoon sürgülü kapıya dönüp araladıktan sonra dışarıyı işaret etmişti.
"Lütfen çık. Evin nerede bilmiyorum ama git işte."
"Evim tam arkanda."
Namjoon çocuğun gözlerini diktiği yere baktı ve şaşkınlıkla o yöne doğru yürüdü.
Camla muhafaza edilmiş tablonun, artık mavi pantolonlu, sarı saçlı bir silüeti yoktu. Başını tekrar çocuğa çevirdi. Bu silüet, sanki şimdi gözlerinin önündeydi.
"Hayal görüyor olmalıyım." dedi dudaklarının arasından kaçan minik kıkırtıyla.
"Hayır saçmalama... Bak, son kez anlatacağım ama artık diğer buluşmalarımızda beni hatırlayacağına söz ver."
Namjoon gence baktı. Kıyafetleri, görünüşü... neden daha önce anlamadığını düşündü. Böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğine emin olduğundan anlamamış olması muhtemeldi.
Yatağına oturdu ve genç gelip yanına oturana kadar yerdeki parke ile bakıştı. Ardından çocuğun en azından koluna dokunup onun gerçek olduğundan emin olmak istemiş fakat sarı saçlı geri kaçıldığından başarılı olamamıştı.
"Dokunmak yok. Az önce söyledin. Pekala şimdi sana anlatacağım. Dinliyor musun beni?"
Namjoon çocuğa diktiği gözlerini bir kaç kere kırpıştırdı.
"Dinliyorum... sanırım."
Sarı saçlı ise anlatmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
norowareta shõnen #namgi
FanfictionYıldızlar bile senin için kayıyorlardır gökyüzünden. Sana yakın olmak için kim ölmeyi göze almaz ki? Başlangıç: 18 Aralık 2016 Bitiş: 6 Şubat 2017